Son günlerde
bir saray muhabbeti almış başını gidiyor. Geleceği ve geçimi bu iktidara bağlı
olan bazı zevat gazete ve televizyonlarda büyük sarayın faziletlerini anlatmak
için bir yerlerini yırtıyorlar. Bazılarının inanmadıkları halde zorlama
söylemlerde bulunduğu hallerinden anlaşılıyor.
Bunlar neyse de ömründe bir gecekonduya bile sahip olmamış insanların,
günde beş vakit camiye koşturanların da bu savunmaya katılmalarını anlamak
mümkün değil. İslâm’da, israfın haram ve zulüm oluşu es geçiliyor.
Ülkede
işsizlik almış başını gidiyor. Yukardakiler, en ufak bir tedavi için yurt
dışına giderken, sağlık hizmetleri prim ödeyen vatandaşın sırtına bindirilmiş.
Yetkililer hangi ilâçtan ne kadarını vatandaşa ödetiriz diye kafa patlatıyorlar.
Asgari ücret zaten yetersizken, enflasyonla daha da yetersiz hale gelmiş. Memur,
emekli, dul ve yetimler ay sonunu getirmenin derdinde. Gelir dağılımı en
adaletsiz günlerini yaşıyor. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olmuş. Özel
sektörde çalışanlar patronların insafına terk edilmiş. İş kazaları ayyuka
çıkmış. Binlerce öğretmen atama bekliyor. İhtiyaç var ama kadro yok diyorlar.
Kamuda israf almış yürümüş, en basitinden mahallemizdeki ufak bürokrat bile
işine devletin lüks arabası ile gidiyor. Bölücüler gemi azıya almış, ülkenin
bir bölgesinde devlet güçlerinin eli kolu bağlanmış. Dış politikada sıfırı
tüketmişiz. Birçok bölgede huzursuzluk kaynağı olan İki milyon Suriyeli, ülkeye
alınmaları yetmezmiş gibi, şimdi de vatandaş yapılıyor. Sinsi plânlarla ülke
geleceği karartılıyor.
Bütün bu
olumsuz tablo ortada iken varsa yoksa saray. "Aslanımın canına değsin, o her
şeye lâyıktır. Biz büyük ve güçlü devletiz, büyük ve güçlü devletler büyük
saraylar yapar” saçmalıkları sinsice beyinlere işleniyor. Hain ve insafsız bir
propaganda ağı ülkeyi sarmış durumda. Adeta güneş balçıkla sıvanmaya
çalışılıyor. Gerçekten büyük sarayları, büyük ve güçlü devletler mi yapar?
Bunun için, Osmanlı
Devletinin ilk dört yüz yıl yönetildiği Topkapı Sarayı ile son dönemlerde
yaptırılan Dolmabahçe Sarayı ve diğer sarayları incelediğimiz zaman durumun de hiç
öyle olmadığını görürüz.
Topkapı Sarayı |
Avrupa
tarzında yaptırılmış Dolmabahçe sarayı ile diğer sarayları incelediğimiz zaman
durumun çok farklı olduğun görürüz.
Dolmabahçe Sarayı |
Onun yerine
tahta geçen Sultan Abdülaziz israfa devam ederek, Beylerbeyi ve Çırağan
saraylarını inşa ettirdi. Bu sarayların yapımında da milyonlarca altın
harcandı.
Bu sarayların
yapıldığı dönmede, ülke ekonomisi çok kötü durumda idi. Sağlık hizmeti yok
gibiydi. Anadolu ve Rumeli’de halk hastalıktan kırılıyordu. Eğitim hizmeti de
ona göre idi. Bütün sınırlarımız saldırı altında idi ve her tarafta toprak
kaybediyorduk. Batılılar bize hasta adam gözüyle bakıyorlardı. Aralarında
anlaşabilseler topraklarımızı bölüşeceklerdi ama bereket anlaşamıyorlardı. Sultanlar,
böyle bir ortamda lüks ve büyük saraylar yaptırıyorlardı. Çırağan Sarayı, 1871
yılında bitirildi. Bundan altı yıl sonra 1877’de meşhur 93 bozgununu yaşadık ve
çok geçmeden Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti yıkılarak tarihe karıştı.
Şimdi “güçlü
devletler büyük saraylar yaptırır” masalıyla milleti uyutmaya çalışanlara
sormak gerekir; Osmanlı Devleti mütevazı Topkapı Sarayından yönetilirken mi
daha güçlü idi, yoksa Avrupa anlayışı ile yapılmış devasa Dolmabahçe ve diğer
saraylardan yönetilirken mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder