Tuğrul
İnançer, “tasavvuf yorumcusu” olarak yine gündemde. Önce hamile kadınlarımıza
dil uzattı. İnsanlığın ve bütün memelilerin nesillerinin devamı demek olan
hamileliği ayıplı bir durum gibi göstererek haddini aştı. Şimdi de Cumhuriyet
döneminde yapılanlar için, “bu memlekette köpekleştirme yapılmıştır” demiş.
Kendisi bir
tarikat mensubu olarak köpekleştirmenin başındadır aslında. İnsanı tarikata
bağlayarak, aklını, iradesini elinden almak, mürşit dedikleri bir kişiye taptırmak
köpekleştirmenin dik âlâsıdır. Üstelik şirkin en koyusudur. Atatürk, tekkeleri insanlarımızın kula kul olmalarını önlemek için kapattı. Ne kadar haklı olduğunu şimdi
daha iyi anlıyoruz. Zaten bu kişinin böyle çıkışlar yapmasının altında bu
yatmaktadır.
Bu tasavvuf
yorumcusu sıfatını ona kimler vermiş bilmiyorum. Ama bu yolla çok büyük
kazanımlar edindiği ortada. Tasavvuf diye anlattıkları rivayetlerden, hurafelerden
ve akıl dışı menkıbelerden başka şeyler değildir. Televizyonda anlattığı bir olay
buna çok güzel bir örnektir;
-Vakti
zamanında, Medine’de Peygamberimizin türbesinin yakınlarında ikamet eden bir kişi
varmış. Bu kişi akşam vakitleri türbe ziyaretine gelenleri kollar, içlerinde
yatacak yeri olmayan yabancı birini bulursa evine götürerek ağırlarmış. Bu yolla
sevap kazandığına inanırmış. Yine bir akşam böyle dolaşırken, kıyafetinden
yabancı olduğu anlaşılan bir kişiye rastlayarak evine davet etmiş. Yabancı
kişi;
-Ben zaten az
önce geldim. Peygamberimize sorularım vardı, sordum ve cevabımı aldım. Şimdi geldiğim
gibi, tayyi mekân yoluyla memleketime döneceğim. Diyerek teşekkür eder.
Tuğrul İnançer,
karşısında oturan ve kendisini onaylamaya kurulmuş olan kişinin, “maşallah,
maşallah” şak şakları ile devam ediyor;
-Gelen kişi
Bulgaristan’ın Köstendil şehrinden, Ahmet Köstendil-î hazretleridir. Tayyi
mekân yoluyla gelmiş yine o yolla dönmüştür. Üstelik Peygamberimizden cevabına
da almış olarak. Sormasını bilen Peygamberimizden cevabını alır. Sormasını bilmezsen
cevap alamazsın.
Bu anlatılanların akılla, gerçekle bir ilgisi olabilir mi? Şimdi ben
soruyorum; Kur’an-ı Kerîm’e göre ruh
kabirde midir? Peygamberimizin ruhu, haşa birileri soru sormaya gelir diye
kabirde nöbet mi bekliyor? Madem bu zat, Peygamberimize soru sorma ve daha
başka ayrıcalıklar elde etmiş neden yaşadığı yerde Peygamberimizin ruhuyla
irtibata geçemiyor. Madem tayyi mekân yoluyla ışınlanacak kadar ayrıcalıkları
olan ermişlerimiz vardı, bu İslâm âlemi neden bu kadar perişan durumdadır. İslâm’da
kimse ayrıcalıklı değildir. Bu ve buna benzer zırvalar yüzünden ve de aklı terk ettiğimiz için yerlerde
sürünüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder