Roman pazarcı. |
Radoviş,
doğu Makedonya’da Türklerin en yoğun yaşadıkları kasabadır. Türkler, şehir
merkezinden çok köylerde yaşamaktadırlar. Merkezde çok az Türk yaşıyor. Buna
karşılık bütün Makedonya’da olduğu gibi burada da şehir merkezinde çok sayıda Müslüman
çingene yaşıyor. Kendilerini hep Türk gören bizim çingenelerimizin büyük bir
mahallesi var. Bu mahallede yeni bir cami yaptırarak Müslümanlıklarını da
yaşayan bu insanlarımızın çoğunun düzgün bir işi var. Çarşıda dükkânları, pazar
yerinde tezgâhları olanların yanında tütüne ve değişik tarım işlerine
gündelikçi olarak gidenler de var. Kalkandelen’e (Tetova) kadar kiraz toplamaya
gidenler bile var.
Müzik aletleri satan Makedon |
Ama en önemli işlerinden biri dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da müzisyenliktir. Düğünlerde, özel günlerde müzik işleri bu neşeli insanlarımızdan sorulur. Yalnız Türklerin değil Makedonların düğünlerinde de çalmaktadırlar. Koçana’da Türkçe konuştuğumuzu duyan bir Makedon polis “oğlan oğlan ne güzel oğlan, yalancı çoban” türküsünü Türkçe olarak söylemeye başladı. Türkçe bilmediğini düğünlerinde bu türkülerle oynadıklarını anlattı. Pazarda kendi yaptığı, kavala benzer değişik üflemeli çalgı aletlerini satan bir Makedon, kameramı görünce çok güzel bir Balkan havası çalmaya başladı. Ben onu çekerken yanımda iki genç belirdi ve Makedon’un çalgısına, Türkçe söyleyerek eşlik ettiler. Harika bir müzik dinledik. Atkuyruğu saçları ve aykırı kıyafetleri olan bu iki genç, “muzisyen” olduklarını, düğünlerde çaldıklarını söylediler.
Kendilerine
ait ayrı bir dilleri olduğu söylense de pek bu dili duyan yoktur. Ancak sadece
kendi aralarında bu dili konuştukları söyleniyor, ama onlar ayrı bir dilleri
olduğunu kabul etmiyorlar. Çok iyi Makedonca bildikleri halde özellikle Türkçe
konuşuyorlar. “madam Türksük (Türküz) Türkçe konuşacayız be aga “ diyorlar.
Kendilerini Türk olarak görüyorlar. Çingene dendi mi çok kızıyorlar, hatta
bıçağa sarılanlar bile var. Biz Türk’üz diyorlar. Makedon hükümeti Türklerin nüfusu
çok görülmesin diye onları Türk saymak istemiyor.
Eşim Rağbet Hanım biber alıyor. |
Peynir ve diğer süt ürünlerini satan Yörük kadını. |
Türklerin,
Makedonların ve Çingenelerin ortak buluşma noktası haftada bir gün kurulan
Radoviş pazarıdır. Radoviş’te Pazar cumartesi günü kurulur. Makedonya Türkleri
cumartesine “dernek” demektedirler. Bizimkiler de Makedonya’da yaşarken “dernek”
derlermiş. İş durumu ne olursa olsun pazara muhakkak gidilir. Günümüzde
ulaşımın kolaylaşması pazara gitmeyi daha da artırmıştır. Pazarda olmak
köylerde yaşayanlar için çok önemli bir sosyal etkinliktir. Değişik köylerden
gelen insanlar burada görüşme imkânı bulurlar. Yalnız Türkler değil herkes
pazara gelerek hem ihtiyaçlarını giderirler hem de birbiri ile görüşürler.
Türklerin birbirleri ile görüşüp, sosyalleştikleri bir diğer önemli etkinlik de
düğünlerdir.
Peynir ve diğer süt ürünlerini satan Yörük kadınları. |
-Nerede bizim güzel Yörüklerimiz diyerek,
Türklerin yolunu gözlemişler.
Pazarda Türkçe
ve Makedonca birbirine karışır. Makedonca konuşan Türkler olduğu gibi, Türkçe
konuşan Makedonlar da çoktur. Hatta bunlar, buraların Türkçesini o kadar güzel
konuşurlar ki Makedon olduklarını anlamazsınız. 1953 göçünden önce Köprülü
(Velez) pazarının da böyle olduğunu rahmetli babam anlatırdı. Bu yüzden Radoviş
pazarına gitmeyi çok seviyorum. Burada kendimi adeta, eski günlerde ve
Köprülü’de yaşamış ceddimle beraber olduğumu hissediyorum.
Eşim Rağbet Hanım afyon tuzu satan Makedon kadınla. |
Pazarın en
dikkat çeken topluluğu rengârenk kıyafetleri ile Yörük kadınlarıdır. Çok
renkli, çiçek desenli jarse kumaştan dikilen elbiseleri ve renkli başörtüleri
onların üniformaları gibidir. Bu elbise üstüne “yağlık” adı verilen pardösüye
benzer siyah üstlük giyenler de görülür. Ova köylerinden gelen Türk kadınları,
uçları işli uçkurları olan şalvar (çityan) giymektedirler. Bu şalvarların yan
tarafta kaytanlı cepleri vardır. Başlarına da kenarları işlemeli şamiler
(yemeni) ve başörtüleri bağlamaktadırlar. Bu kıyafet Makedonya’da yaşarken
bizim annelerimizin giydiği kıyafetin aynısıdır. Genç kızların çoğu artık, kot
pantolon ve günümüz gençliğinin giydiği kıyafetleri tercih etmektedirler.
Makedon kadınları ise bol dekolteli, rahat kıyafetler giymektedirler. Herkes
birbirini kanıksamıştır kimse kimseden rahatsız olmamaktadır.
Pazar esnafı
genellikle Makedon ve çingenelerden oluşur. Ürettikleri peynir ve benzeri
ürünleri satan Yörük kadınlara da rastlanır. Son gittiğimde bunlardan
bazılarının sabit tezgâhlar edinerek pazarcı esnafına katıldıklarını görerek
sevindim. Artık şehrin değişik yerlerinde dükkânları olan Türkler de görülmeye
başladı.
Kebap yiyen Yörük ailesi. |
Geleneksel kıyafeti üstüne yağlık giyen Yörük kadını. |
Pazarda işleri
biten köylüler kebapçıların önlerinde ya da içeride oturarak bir şeyler yiyip içiyorlar.
Kola ve meyve suyu yanında gençler çoğunlukla bira veya rakı içmeyi tercih
ediyorlar. Buralarda otururken sohbet edildiği gibi bazı iş görüşmeleri de
yapılıyor. Bu da pazarda yaşanan özel ayrı bir zevk oluyor. Köye dönecek
arabalarının kalkmasını bu şekilde bekleniyor.
Geleneksel kıyafetleri ile bir Yörük kızı. |
Türkiye’den
gelmek ayrı bir ilgi görmemize sebep oluyor. Bizi görenler, Türk, Makedon ve
Çingene hepsi aynı soruyu aynı şekilde soruyorlar;
-Kopuşunuz nerden?..
Pazarda, Türk,
Makedon herkes bize ilgi gösteriyor. Hepsi ile çok güzel anlaşıyoruz. Her yıl gittiğimiz
için bizi tanıyorlar. Hoş geldiniz diyerek hal hatır soruyorlar. Bir yıl önce
Ali Koç’tan Hamza’nın balkon demirlerini yapan soğuk demirci ile tanışmıştık.
Ertesi yıl gittiğimde birinin bana Makedonca seslendiğini duydum. Önce
tanıyamadım, dikkatli bakınca demirci Makedon’u tanıdım. Bana hoş geldin
diyerek bir şeyler ikram etmek için kebapçıya davet etti. Makedonca, Türk karışık
güzel bir sohbet yaptık. Adeta hasret giderdik.
Bir Makedon’un
ısrarla ikramda bulunmak istemesi dikkat çekici bir olaydır. Avrupa
milletlerinde ikram geleneği yoktur. “Alman usulü” diye yaygın bir tabir
vardır. Kimse kimseye ikramda bulunmaz. Fransa’da öğretmen olarak çalışan dünürüm
Selçuk Polat, sigara tuttuğu Fransız öğretmenin ne kadar şaşırdığını hep
anlatır. Balkan milletleri diğer Avrupa milletlerinden birçok konuda olduğu
gibi bu konuda da ayrılırlar. Yüzlerce yıl beraber yaşadığımız için bazı
konularda bize benzemişlerdir. Dillerine giren çok sayıda Türkçe kelime
yanında, bazı güzel adetlerimizi de almışlar. Eşimin köyü olan Karaslar’da bizi
ağılayan, doğma büyüme Karaslarlı Görgi aga, zamanımız olmadığı halde kahve
içirmeden bizi bırakmadı.
Ova köylerinden gelmiş bir Türk kadını. |
Son gittiğimde
Radoviş pazarında pirinç ve kuru fasulye satan bir Makedon’la, çok güzel bir sohbet
yaptık. Çeltikçi (Orizari) doğumlu olduğumu öğrenince;
-Siz de
pirinççisiniz, sana bir tas pirinç vermek istiyorum, benden bahşiş olarak
Türkiye’ye götürün. Dedi. Makedonca konuştuğu halde bahşiş kelimesini Türkçede
olduğu gibi kullandı. Bahşiş kelimesini hediye anlamında kullanıyorlar. Pirinç
ve fasulye gibi kuru gıdaları tartmıyorlar. Büyükçe bir emaye maşrapa ile
ölçerek satıyorlar.
Türkiye’den
geldiğimizi öğrenen Makedon market sahibi eşim ve bana buraların deyişi ile
“işi su” (ekşi su) getiriyor, sizin
oradan “diyor; Sarıkız Maden suyu…
Eşim Rağbet
Hanım ufak bir markete giriyor, nerde olduğunu unutarak bayan satıcıya Türkçe;
-Nişasta var
mı? Diye soruyor. Kadın, Makedonca;
-Neznam Turcka
(Türkçe bilmiyorum) diyor. Eşim de;
-Sen Türkçe
bilmiyorsan, ben de neznam Makedonski diyor. Tam çıkacakken kadın;
-Gel gel
diyerek nişasta paketini uzatıyor. Paketin üzerinde “nişeste” yazıyor.
Makedonlar nişastaya, “nişeste” diyorlar. Eşim Türkçe söylediği halde nişasta
istediğini anlıyor. Buradaki Türkler de nişeste diyorlar, biz de öyle diyorduk.
Rahmetli annem ve eşimin rahmetli annesi de ölünceye kadar “nişeste” dediler.
Makedonya'ya has sarı renkli taze fasulye satan Makedon kadını. |
bu pazarda çocukluk anılarım var benim :)
YanıtlaSil