1 Kasım 2014 Cumartesi

Radoviş Pazarı

Roman pazarcı.


               Radoviş, doğu Makedonya’da Türklerin en yoğun yaşadıkları kasabadır. Türkler, şehir merkezinden çok köylerde yaşamaktadırlar. Merkezde çok az Türk yaşıyor. Buna karşılık bütün Makedonya’da olduğu gibi burada da şehir merkezinde çok sayıda Müslüman çingene yaşıyor. Kendilerini hep Türk gören bizim çingenelerimizin büyük bir mahallesi var. Bu mahallede yeni bir cami yaptırarak Müslümanlıklarını da yaşayan bu insanlarımızın çoğunun düzgün bir işi var. Çarşıda dükkânları, pazar yerinde tezgâhları olanların yanında tütüne ve değişik tarım işlerine gündelikçi olarak gidenler de var. Kalkandelen’e (Tetova) kadar kiraz toplamaya gidenler bile var.
Müzik aletleri satan Makedon

 Ama en önemli işlerinden biri dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da müzisyenliktir. Düğünlerde, özel günlerde müzik işleri bu neşeli insanlarımızdan sorulur. Yalnız Türklerin değil Makedonların düğünlerinde de çalmaktadırlar. Koçana’da Türkçe konuştuğumuzu duyan bir Makedon polis “oğlan oğlan ne güzel oğlan, yalancı çoban” türküsünü Türkçe olarak söylemeye başladı. Türkçe bilmediğini düğünlerinde bu türkülerle oynadıklarını anlattı. Pazarda kendi yaptığı, kavala benzer değişik üflemeli çalgı aletlerini satan bir Makedon, kameramı görünce çok güzel bir Balkan havası çalmaya başladı.  Ben onu çekerken yanımda iki genç belirdi ve Makedon’un çalgısına, Türkçe söyleyerek eşlik ettiler. Harika bir müzik dinledik. Atkuyruğu saçları ve aykırı kıyafetleri olan bu iki genç, “muzisyen” olduklarını, düğünlerde çaldıklarını söylediler.      
                Kendilerine ait ayrı bir dilleri olduğu söylense de pek bu dili duyan yoktur. Ancak sadece kendi aralarında bu dili konuştukları söyleniyor, ama onlar ayrı bir dilleri olduğunu kabul etmiyorlar. Çok iyi Makedonca bildikleri halde özellikle Türkçe konuşuyorlar. “madam Türksük (Türküz) Türkçe konuşacayız be aga “ diyorlar. Kendilerini Türk olarak görüyorlar. Çingene dendi mi çok kızıyorlar, hatta bıçağa sarılanlar bile var. Biz Türk’üz diyorlar. Makedon hükümeti Türklerin nüfusu çok görülmesin diye onları Türk saymak istemiyor.
               
Eşim Rağbet Hanım biber alıyor.
Makedonya’nın birçok yerinde olduğu gibi Radoviş’te de Türklerin çoğu, köylerde yaşıyorlar. Nüfusunun tamamı Türk olan köyler var. Bu köylerde Türkçeden başka bir dil konuşulmuyor. Bazı yetişkin erkekler dışında Makedonca bilen yok. Bu köylerde birkaç gün kalırsanız Makedonya’da olduğunuzu unutursunuz. Çünkü buraları, Anadolu’nun herhangi bir yerindeki köylerden farksızdır. Her yede Türkçe konuşulur ve beş vakit ezan okunur. Türklerin, Makedonlarla karışık olarak yaşadıkları köyler de var. Ova köylerinden Konçe ve Topolnisa karışık nüfusun yaşadığı köylerdir. Buralarda hem cami hem de kilise vardır. Hıristiyan köylerinde yaşayan az sayıda Türk de var.
Peynir ve diğer süt ürünlerini satan Yörük kadını.
                Türklerin, Makedonların ve Çingenelerin ortak buluşma noktası haftada bir gün kurulan Radoviş pazarıdır. Radoviş’te Pazar cumartesi günü kurulur. Makedonya Türkleri cumartesine “dernek” demektedirler. Bizimkiler de Makedonya’da yaşarken “dernek” derlermiş. İş durumu ne olursa olsun pazara muhakkak gidilir. Günümüzde ulaşımın kolaylaşması pazara gitmeyi daha da artırmıştır. Pazarda olmak köylerde yaşayanlar için çok önemli bir sosyal etkinliktir. Değişik köylerden gelen insanlar burada görüşme imkânı bulurlar. Yalnız Türkler değil herkes pazara gelerek hem ihtiyaçlarını giderirler hem de birbiri ile görüşürler. Türklerin birbirleri ile görüşüp, sosyalleştikleri bir diğer önemli etkinlik de düğünlerdir.
Peynir ve diğer süt ürünlerini satan Yörük kadınları.
Pazar, Radoviş esnafı için de çok önemlidir. Pazara inen köylüler onların veli nimetidir. Onlar olmasa yaşayamazlar. Hıdrellez (Idırlez) yalnız Makedonya’da değil bütün Balkanlarda çok önemsenir ve özel törenlerle kutlanır. Hatta altı Mayısta kendi köylerinde kutlama yapıldıktan sonra, yedi Mayısta bütün köylerin toplandığı kutlamalar da yapılır. Bir yıl, Hıdrellez cumartesi gününe denk gelmiş. Tabi Türkler pazara inmemişler. O gün Pazar pek yavan geçmiş, esnafın malı elinde kalmış.
 -Nerede bizim güzel Yörüklerimiz diyerek, Türklerin yolunu gözlemişler.
Pazarda Türkçe ve Makedonca birbirine karışır. Makedonca konuşan Türkler olduğu gibi, Türkçe konuşan Makedonlar da çoktur. Hatta bunlar, buraların Türkçesini o kadar güzel konuşurlar ki Makedon olduklarını anlamazsınız. 1953 göçünden önce Köprülü (Velez) pazarının da böyle olduğunu rahmetli babam anlatırdı. Bu yüzden Radoviş pazarına gitmeyi çok seviyorum. Burada kendimi adeta, eski günlerde ve Köprülü’de yaşamış ceddimle beraber olduğumu hissediyorum.
Eşim Rağbet Hanım afyon tuzu satan Makedon kadınla.
Pazarın en dikkat çeken topluluğu rengârenk kıyafetleri ile Yörük kadınlarıdır. Çok renkli, çiçek desenli jarse kumaştan dikilen elbiseleri ve renkli başörtüleri onların üniformaları gibidir. Bu elbise üstüne “yağlık” adı verilen pardösüye benzer siyah üstlük giyenler de görülür. Ova köylerinden gelen Türk kadınları, uçları işli uçkurları olan şalvar (çityan) giymektedirler. Bu şalvarların yan tarafta kaytanlı cepleri vardır. Başlarına da kenarları işlemeli şamiler (yemeni) ve başörtüleri bağlamaktadırlar. Bu kıyafet Makedonya’da yaşarken bizim annelerimizin giydiği kıyafetin aynısıdır. Genç kızların çoğu artık, kot pantolon ve günümüz gençliğinin giydiği kıyafetleri tercih etmektedirler. Makedon kadınları ise bol dekolteli, rahat kıyafetler giymektedirler. Herkes birbirini kanıksamıştır kimse kimseden rahatsız olmamaktadır.     
Pazar esnafı genellikle Makedon ve çingenelerden oluşur. Ürettikleri peynir ve benzeri ürünleri satan Yörük kadınlara da rastlanır. Son gittiğimde bunlardan bazılarının sabit tezgâhlar edinerek pazarcı esnafına katıldıklarını görerek sevindim. Artık şehrin değişik yerlerinde dükkânları olan Türkler de görülmeye başladı.
Kebap yiyen Yörük ailesi.
Kebap pazarın olmazsa olmazıdır. Pazardan kebap yemeden dönülmez. Bu yüzden kebapçılar cumartesi günü çok yoğundur. Kebap yalnız Makedonya’nın değil, bütün Balkanların en önemli yemeğidir diyebilirim. Makedonlar da” kebap” diyorlar. Belgrat’ta Sırplar “kebapi” diyorlar. Burada, Türkiye’deki İnegöl köftesi biçiminde fakat ondan çok daha büyük köftelere kebap deniyor. Bir tabak büyüklüğünde tek parça kıymadan yapılana köfte diyorlar. Kebap gerçekten çok güzel ve lezzetli bir yiyecek. Makedonya’nın gezerek otlayan hayvanlarının eti bu lezzeti sağlıyor.
Geleneksel kıyafeti üstüne yağlık giyen Yörük kadını.
Çocukluğumda babam beni Köprülü pazarına götürürdü. Aklımda kalan eşek sırtında gittiğim ve pazarda yediğim bu kebaplardır. Vardar kenarında bir kebapçı vardı. Biz yedikçe babam ilave yaptır, iyice doyana kadar bu devam ederdi. Bir de köye dönerken aldığımız ve evdekilerin iştahla bekledikleri somunları çok iyi hatırlıyorum. Ekşi mayadan yapılan ve Trabzon ekmeğine benzeyen bu ekmekler artık Makedonya’da yok. Her tarafta çok beyaz ve pek sağlıklı olmayan aynı ekmekler var. Her gün köye ekmek geldiği için pazardan ekmek alınmıyor.    
Pazarda işleri biten köylüler kebapçıların önlerinde ya da içeride oturarak bir şeyler yiyip içiyorlar. Kola ve meyve suyu yanında gençler çoğunlukla bira veya rakı içmeyi tercih ediyorlar. Buralarda otururken sohbet edildiği gibi bazı iş görüşmeleri de yapılıyor. Bu da pazarda yaşanan özel ayrı bir zevk oluyor. Köye dönecek arabalarının kalkmasını bu şekilde bekleniyor.
Geleneksel kıyafetleri ile bir Yörük kızı.
Kefelerde oturup Türk kahvesi ve Makyato içerek vakit geçirenler de az değil. Ayrıca pastanede oturup Makedonya’nın her tarafında görülen büyük boy tulumba tatlılarından, değişik pastalardan yiyip boza ve Borovinka (yabanmersini) suyu içenler da var.   
Türkiye’den gelmek ayrı bir ilgi görmemize sebep oluyor. Bizi görenler, Türk, Makedon ve Çingene hepsi aynı soruyu aynı şekilde soruyorlar;
-Kopuşunuz nerden?..
Pazarda, Türk, Makedon herkes bize ilgi gösteriyor. Hepsi ile çok güzel anlaşıyoruz. Her yıl gittiğimiz için bizi tanıyorlar. Hoş geldiniz diyerek hal hatır soruyorlar. Bir yıl önce Ali Koç’tan Hamza’nın balkon demirlerini yapan soğuk demirci ile tanışmıştık. Ertesi yıl gittiğimde birinin bana Makedonca seslendiğini duydum. Önce tanıyamadım, dikkatli bakınca demirci Makedon’u tanıdım. Bana hoş geldin diyerek bir şeyler ikram etmek için kebapçıya davet etti. Makedonca, Türk karışık güzel bir sohbet yaptık. Adeta hasret giderdik.
Bir Makedon’un ısrarla ikramda bulunmak istemesi dikkat çekici bir olaydır. Avrupa milletlerinde ikram geleneği yoktur. “Alman usulü” diye yaygın bir tabir vardır. Kimse kimseye ikramda bulunmaz. Fransa’da öğretmen olarak çalışan dünürüm Selçuk Polat, sigara tuttuğu Fransız öğretmenin ne kadar şaşırdığını hep anlatır. Balkan milletleri diğer Avrupa milletlerinden birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ayrılırlar. Yüzlerce yıl beraber yaşadığımız için bazı konularda bize benzemişlerdir. Dillerine giren çok sayıda Türkçe kelime yanında, bazı güzel adetlerimizi de almışlar. Eşimin köyü olan Karaslar’da bizi ağılayan, doğma büyüme Karaslarlı Görgi aga, zamanımız olmadığı halde kahve içirmeden bizi bırakmadı.


Ova köylerinden gelmiş bir Türk kadını.
Son gittiğimde Radoviş pazarında pirinç ve kuru fasulye satan bir Makedon’la, çok güzel bir sohbet yaptık. Çeltikçi (Orizari) doğumlu olduğumu öğrenince;
-Siz de pirinççisiniz, sana bir tas pirinç vermek istiyorum, benden bahşiş olarak Türkiye’ye götürün. Dedi. Makedonca konuştuğu halde bahşiş kelimesini Türkçede olduğu gibi kullandı. Bahşiş kelimesini hediye anlamında kullanıyorlar. Pirinç ve fasulye gibi kuru gıdaları tartmıyorlar. Büyükçe bir emaye maşrapa ile ölçerek satıyorlar.
Türkiye’den geldiğimizi öğrenen Makedon market sahibi eşim ve bana buraların deyişi ile “işi su” (ekşi su)  getiriyor, sizin oradan “diyor; Sarıkız Maden suyu…
Eşim Rağbet Hanım ufak bir markete giriyor, nerde olduğunu unutarak bayan satıcıya Türkçe;
-Nişasta var mı? Diye soruyor. Kadın, Makedonca;
-Neznam Turcka (Türkçe bilmiyorum) diyor. Eşim de;
-Sen Türkçe bilmiyorsan, ben de neznam Makedonski diyor. Tam çıkacakken kadın;
-Gel gel diyerek nişasta paketini uzatıyor. Paketin üzerinde “nişeste” yazıyor. Makedonlar nişastaya, “nişeste” diyorlar. Eşim Türkçe söylediği halde nişasta istediğini anlıyor. Buradaki Türkler de nişeste diyorlar, biz de öyle diyorduk. Rahmetli annem ve eşimin rahmetli annesi de ölünceye kadar “nişeste” dediler.
Makedonya'ya has sarı renkli taze fasulye satan Makedon kadını.
Radoviş pazarını çok seviyorum. Burada çok değişik duygular yaşıyorum. Yarım yüzyıl öncesinin Köprülü pazarını hatırlatması yanında, her türlü insanla iletişim kurmak ayrı bir zevk veriyor. Türk, Makedon, Çingene, genç, yaşlı ve çocuk her türlü insanla iletişim kuruyorum. Bundan büyük zevk alıyorum.  



  

      
                    

1 yorum: