Mehmet Dedenin mezarında. Yıl 2004 |
2005 Yılında Makedonya’ya yaptığım gezide, eşimin doğduğu köy olan Karaslar’da video çekimleri yaptım. Bu çekimlerin birinde, köyü gezerken bize yardımcı olmaya çalışan bir Makedon genci bir olay anlattı. Olayı anlatırken kendi yorumunu da ekledi. Bu görüntüleri internet üzerinden yayınladım. Yanlış anlamalara meydan vermemek için olayın oluşunu ve bu konudaki düşüncelerimi yazmayı uygun buldum.
Makedon
gencinin anlattıklarını Karaslar doğumlu, şimdi İstanbul’da yaşayan Nurettin
Bey tercüme etti. Köprülü’de gezerken tesadüfen rastladığımız Nurettin Bey
Karaslar’da yardımcı olmak üzere bize katıldı. Nurettin Bey buradan büyük
yaşta göç ettiği için hem köyü tanıyor hem de çok iyi Makedonca biliyordu. Bu
yüzden kendisine rastlamamız bizim için büyük bir şans oldu.
Karaslar köyünün mezarlığı ve Mehmet Dedenin mezarında eşim Rağbet Hanım Yıl 2007 |
Karaslar doğumlu olan eşimin doğduğu evi ararken büyük dedesi Hoca Mehmet adını telaffuz ettim. Çünkü eşimin ailesi burada “Hoca Mehmetler” olarak biliniyordu. Hoca Mehmet adını duyan bu genç bizi bir eve götürdü. Bu evin aradığımız ev olduğunu çünkü bu evin Hoca Mehmet’in evlerinden biri olduğunu söyledi. Ben eşimin doğduğu evi bulduğumu zannederek sevindim. Daha sonra bu evin kayınpederimin amcası Süleyman Samtaş’a ait olduğunu öğrendim. Ama gösterilen ev gerçekten Hoca Mehmetlere aitti. Çünkü Süleyman Samtaş Hoca Mehmet’in dört oğlundan biri idi. Bu sokakta ve onun alt sokağında bulunan dört ev Hoca Mehmet’in çocuklarına aitti. Hoca Mehmet, ailesi kırk kişi olana kadar çocuklarını ayırmamış, dört ev birlikte yaşamışlardı. Dört aile Hoca Mehmet öldükten sonra kırk beş kişi iken ayrılmışlar.
Bir yıl sonra
beraber geldiğimizde, köyden altı yaşında ayrılmış olan eşim Rağbet Hanım, hayret
verici bir şekilde doğduğu evi buldu.
Süleyman
amcanın evinin önünde çekim yaparken bizi gezdiren Makedon genç, birden
kendiliğinden bir şeyler anlatmağa başladı;
-Bu evde
Türklerden sonra yaşayanlardan benim dedem yukarıdaki Türk mezarlığındaki mezar
taşlarını toplayarak avluda yaptığı bir inşaatta kullandı. Bundan sonra dedeme
her gece bir ihtiyar uykusunda görünerek o taşları geri götürmesini söylemeye
başlamış. Dedem her gece kan ter içinde uyanır olmuş. Dedeme uykusunda görünen
kişinin bize göre, mezarlıkta tek sağlam kalan mezardaki kişi olduğunu
düşünüyoruz. (Türk mezarlığında sağlam kalan tek mezar, Hoca Mehmet’e aittir.
Bu mezarda o zaman, üzerinde eski
yazılar bulunan sarıklı bir mezar taşı bulunuyordu.)
Dedem sonunda
kullandığı taşları inşaattan sökerek mezarlığa geri götürdü. Ama bu evde
yaşayanlar bundan sonra hiç iflah olmadı, hastalıklardan kurtulmadılar, kalp
hastalığı ve daha birçok hastalık yaşadılar. Hiç huzur bulmadılar, perişan oldular.
Bunlar Makedon
gencin kendiliğinden anlattığı ve Nurettin Bey tarafından tercüme edilen
ifadelerdir.
Müslümanlıktaki
evliya kavramının karşılığı Hıristiyanlıkta azizdir. Ortodokslarda azizlerin
çok önemli yeri vardır. İsa, Meryem ana ve aziz resimlerinin çizildiği ikonalar
her evde bulunduğu gibi Ortodoks kiliseleri de bu ikonalarla doludur. Her
Ortodoks evinde bu ikonaların bulunduğu bir köşe vardır. Bu köşede mum yakıp azizlere
dua ederler, onlardan yardım dilerler. Azizlerin kerametlerine ve mucizelerine
inanırlar ve onlardan yardım beklerler. Yaşayan din adamlarından da yardım
bekleme, hastalıklara ve çeşitli sıkıntılara karşı okunma alışkanlığı
yaygındır. Müslüman din adamlarına bile okunmaya giden Hıristiyanlar olduğu
anlatılır.
Ohri gölünün kaynağının bulunduğu yerde, Sveti
Naum adıyla bilinen çok güzel bir yer bulunmaktadır. Burası zamanında Sarı
Saltuk makamı idi. Civardaki Müslümanların önemli bir ziyaret yeri iken
Hıristiyanlar tarafından da ziyaret ediliyordu. Hıristiyanlar burada mum yakıp
dileklerde bulunuyorlardı. Makedonya’da türbe ve makamlara mum yakma geleneği
Müslümanlar arasında da yaygındır. Mum yakma âdeti Ortodokslarla buradaki bazı
Türklerin ortak ritüelidir. Türkler yüz yıl kadar önce buralardan çekilince, bu
makam tamamen Hıristiyanlara kalmış ve zamanla buraya bir kilise inşa edilerek
Sveti Naum makamı haline getirilmiştir. Sarı Saltuk makamı iken buraya gelip
mum yakan Hıristiyanlar şimdi Sveti Naum’a mum yakar olmuşlar.
Asırlarca
birlikte yaşayan Müslüman ve Hıristiyanlar arasında bazı ortak davranışların oluştuğunu
düşünüyorum. Mezarlıklar ve türbeler her iki dinde de saygı duyulması gereken
yerlerdir. Birlikte yaşarken her iki taraf mezarlıklara genelde saygı
göstermişlerdir. Ama az da olsa saygısızca davranışlar da hep olmuştur ve
olmaktadır.
Rağbet Şirvan dedesinin tahrip edilen mezarında. Yıl 2009 |
Karaslarlı
Makedon gencin anlattıklarını ve yorumunu bu bilgilerin ışığı altında
değerlendirmek gerekir. Müslüman mezarlığından da olsa, bir mezarlıktan taş
alınarak inşaatta kullanılması bu kişileri rahatsız etmiş, içlerine kuşku
düşürmüştür. Bu kuşku ve vehmin onlarda yarattığı ruh hali böyle düşünmelerinde
en büyük etkendir diye düşünüyorum. Türk mezarlığındaki sarıklı mezar taşı olan
Hoca Mehmet’e farklı bir gözle baktıkları da anlaşılıyor.
Müslümanlıkta,
Fatiha suresinde belirtildiği gibi, yalnız Allah’a ibadet edilir ve yalnız
Allah’tan yardım beklenir. Evliya, aziz, şeyh, hoca vb. hangi isimle söylenirse
söylensin insanın ne ölüsünden ne de dirisinden yardım ve keramet beklemek
yanlıştır ve Allah’a ortak koşmaktır. Allah’a ortak koşmak en büyük günahtır.
Bana göre
evliya, suda yürüyen, havada uçan, zaman ve mekân tanımadan mesafeleri aşan, keramet
gösteren kişi değildir. Yanlış olarak hep böyle anlatılmıştır. Öldükten sonra
da insanların hayatına giren, birtakım cezalar ve mükâfatlar veren kişi de
değildir. Ölen insanın dünya üzerindeki hayata müdahale etme imkânı yoktur. Bu
yanlış, Kur’an dışı anlayış, asırlarca birtakım sahtekârların saf, temiz
insanları sömürmesinde kullanılmıştır. Günümüzde de insanlar bu yolla istismar
edilip sömürülmektedir.
Hoca Mehmet'in Karaslarlı Hıristiyan dostumuz Görgi Sevo'ya yaptırılan mezarının son hali. |
Bana göre, önemli olan yaşadıkça olgunlaşan, olgunluğun en üst sınırına varan "kâmil" İnsan olmaktır. Dünya hayatından soyutlanmış bir “evliya kavramı” yerine, “hayatın içinde halis mümin” ve iyi insan kavramının daha gerçekçi olacağı bir hakikat olarak önümüzde durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder