Karaslar ve yıkık minare |
Göçmenlik
karmaşık duyguları berberinde getiren bir olaydır. Hele belli yaşlarda gelmiş, geldiği
yerleri hatırlayanlar zaman zaman bir boşlukta kalırlar. Geldikleri yerleri
unutamaz, yaşadıkları yeni yerleri yadırgarlar. Onlar için yalnız memleket
vardır. Memleket her göçmenin geldiği köydür, kasabadır. Hep memleketten
konuşulur memleketin her şeyi artık çok güzeldir. Bir daha ulaşamayacaklarını
düşündükleri bu yerlere hep hasret duyarlar. Oralardan zorunlu koparılmayı
kendilerine yapılmış bir zulüm olduğunu hissetseler de bunu pek
dillendirmezler.
Çocukluğunda değil televizyon, doğru dürüst radyo bile yoktu. Onların evinde de göçmenliğin ilk yıllarında büyükler hep “Memleketten” konuşurlardı. Oraları hasretle anarlar, oralara ait olayları naklederlerdi. Daha küçük yaşta çok iyi bir dinleyici idi. Hafızası ve gözlemi de oldukça iyi imiş ki büyüklerinin bile unuttuğu birçok şeyi çok iyi hatırlıyordu.
2006 yılında göçten
elli bir yıl sonra Makedonya’da doğduğu, Karaslar köyüne gitme fırsatı buldu.
Hep, bir daha göremeyeceğini düşündüğü köyünü, memleketini görecekti. Tarifi
imkânsız bir heyecan yaşıyordu. Köyüne yaklaştığında dudakları, boğazı kurudu.
Tansiyonu ve şekeri yükselmiş olmalı ki başı dönmeye başladı. Köyün girişinde
arabadan inince şöyle bir baktı, sanki çocukluğuna dönmüştü. İşte elli bir
yıldır hasretini çektiği köyünde idi. Yanındakilere çeşmeyi, kurumuş dereyi ve
karşı tarafta olduğunu söylediği evlerini gösteriyordu.
Elli yıl sonra doğduğu evde |
Doğduğu ev diye kendisine gösterilen eve
itiraz ederek, doğduğu evin daha aşağıda
camiye yakın bir sokakta olduğunu söyledi. Dediği yerde evini bulunca, herkes
çok şaşırdı. Meğer diğer ev, dedesinin kardeşi Süleyman amcasına aitmiş.
Hatırladığı başka ayrıntılar da buradan altı buçuk yaşında ayrılmış biri için
çok şaşırtıcı idi. Evlerinde oturan Makedonlar onları çok iyi karşıladılar.
Komşular da çıkmıştı, tanıdıkları yaşıtlarını ve merak ettiklerini soruyorlardı.
-Buralarda bir
kapıcık (küçük kapı) vardı deyince. Kapıcık kelimesini duyan kendisinden yaşlıca
bir Makedon kadın, Makedonca;
-Kapıcık mı?
İşte burada. Diyerek. Taşla sonradan örülmüş kapıcığı gösterdi. Alt tarafta
oturan akrabalarına bu kapıcıktan kestirme olarak geçtiklerini anlattı. Şimdi
iki evde birbirine yabancı aileler oturduğu için kapıcık örülerek kapatılmıştı.
Evin yeni sakinleri ve fırın |
Kırk kişiye
ekmek ve yemek pişirilen kendilerine ait fırını bulunca dünyalar onun oldu.
Büyük dedesi, kardeşleri küçük yaşta öldüğü için yalnız büyümüş, kalabalığa
hasret yaşamıştı. Bu yüzden ailesi kırk kişiye ulaşmadan çocuklarını ayırmamaya
ahdetmişti. Ancak kendisi öldükten sonra, kırk kişiyi geçen kardeşler
ayrılmışlardı. Bu yüzden dört büyük ev ve çeşitli binalardan oluşan koca bir
mahalle onlara aitti. Bu mahalleyi ancak böyle bir fırın doyurabilirdi.
Büyük
dedesinin kabri 1983 yılında buraya gelen amcaları tarafından dört duvarla
çevrilerek korumaya alınmıştı. Mezarlık kırılan mezar taşları ile terk
edilmişliğin yalnızlığını yaşıyordu. Yerlerdeki taşların bazılarında eski yazı ile
yazılmış metinler ve kabartma motifler görülüyordu. Büyük dedesinin sarıklı
başlığı olan ilk taşından sadece baş kısmı kalmıştı. Köyün imamı olduğu için,
1948 yılında öldüğünde mezarına sarıklı bir taş dikmişlerdi. Şimdi bu sarıklı
kısım mezar duvarında gömülü olarak duruyor. Büyük dedesinin mezarı, gözüne
sanki buraları bekleyen bir kale gibi göründü. Müslüman mezarına bile saygısı
olmayan bazı kendini bilmez Hıristiyanların, etrafına gübre dökmeleri onların
ayıbıdır diye düşündü. Büyük dedesinin imamlık yaptığı cami de, şerefeye kadar
yıkılmış minaresi ve yıkık duvarları ile harap durumda aynı kaderi paylaşıyor. Buraya
da bazı kendini bilmezler çöp atmayı adet edinmişler.
Mehmet Dedenin kabrinde |
Onu en çok
etkileyen olaylardan biri, babasının genç yaşta ölümü idi. Aslında çok ufak
olmasına rağmen bu acı olayı net bir şekilde hatırlıyordu. Kimsenin anlatmasına
gerek yoktu. Zaten bu olay aile içinde pek konuşulmazdı. Hasta yatan babasının
yanında oturup sinekleri kovduğunu, babasının da onun gür, sarı saçlarını
okşadığını hep hatırladı. Babası bir Hıdrellez günü ölmüştü. Babasının mezarını
annesinin tarifine göre tahmini olarak tespit etti. Bir gornisa (ahlat)
ağacının yakınında idi. Babasının elli yıldan fazla bir zaman önce, köy
kenarında bulunan bahçelerine (ograda) elleriyle diktiği kavakları buldu. Ondan
kalan yaşayan bir hatıradır diye ziyaret etmenin mutluluğunu ve heyecanını
yaşadı. Köyde her yeri babasının dolaştığı yerlerdir diye gezdi, sokaklarda,
evlerinin altından geçen, şimdi kurumuş derede,
harman yerinde ve diğer yerlerde o günleri hatırlayarak hüzünlendi.
Nasıl hüzünlenmesin, atalarının nesiller boyu yaşadığı bu yerlerde şimdi, dili
ve dini farklı yabancılar yaşıyor.
Gornisa ağacı altındaki mezar |
O’nu
etkileyen diğer olay da doğum sonrası lohusa yatağında ölen Atiye halası ile
ilgili olandı. Doğum yapmış genç bir insanın, çocuğuna daha doyamadan ölmesini
çocuk aklına sığdıramadığını söylerdi hep. Halası, Karaslar’dan Soyaklar köyüne
gelin gitmiş, üçüncü çocuğunu doğurduktan kısa bir süre sonra ölmüştü. Anası,
babası ve yakınlarından uzakta, o günün şartlarında yeterli tedavinin yapılıp
yapılmadığı da şüpheli olan dramatik bir ölüm. Bu olay O’nu hep
hüzünlendirirdi. Üstüne üstlük, bu genç halanın bütün yakınları kısa bir süre
sonra O’nu, orada Makedonya’nın Soyaklar köyünde yapayalnız bırakarak
Türkiye’ye göçmüşlerdi. Aslında bütün yakınlarının mezarlarını bırakarak
Türkiye’ye göçmüşlerdi. Artık onlar için uzak diyarlar olan bu topraklarda,
onları yalnız bırakarak terk etmişlerdi. Bu çok acı bir durumdu. Ama bu hiç
görmediği halası için bir başka hüzünleniyordu. Anasından babasında uzakta,
doğum sevinci yaşamayı umarken ölen Atiye halasını, hayalinde mahzun bir
görüntü ile canlandırıyordu.
Babasının diktiği kavak ağacı |
Bir
araba tutarak Soyakların yolunu tuttular. Gelmişken halasını da ziyaret etmesi
gerektiğini düşündü. Köye vardıklarında, ilk rastladıkları Makedon’a, Türk
mezarlığını sorarak, mezarlıktan arta kalan küçücük meşeliği buldular.
Mezarlığın çevresi tamamen buğday tarlaları ile çevrili idi. Zaten bu köy
eskiden beri buğday yetiştirmesi ile bilinirdi. Mezarlığı süre süre, ortada
mezarlık diye ufacık bir meşelik bırakmışlar. Heyecanla meşelerin arasına
girerek mezar aramaya koyuldu. Ne yazık ki doğru dürüst belli olan mezar
kalmamış gibi. Aslında burasını da sürüp buğday ekerlermiş ama Türkiye’den
gelen vefalı bir insan, buradaki yakınlarının mezarlarını demir parmaklıklarla
çevirmiş. Bu parmaklıkları yıkamadıkları için küçük de olsa bir Türk mezarlığı kalmış.
Atiye
halasının mezarını tam olarak bulamasa da burada olduğunu biliyordu. Tabi çok duygulandı, bu hiç görmediği
halasının hazin hikâyesini yıllarca dinlemişti. Şimdi burada, onun çocuğuna
doyamadan öldüğü köyde idi. O sırada esen rüzgârın savurduğu meşe ağaçları
arasında, bir müddet rüzgârın çıkardığı sesleri dinleyerek öylece kala
kaldı.
Soyaklar Türk mezarlığı |
Atiye halaya
ve buralarda, mezarları bile kaybolmuş bütün ölmüşlere Fatihalar okudular.
Manevi bir görevi yerine getirmenin huzuru ile birlikte daha nice karmaşık
duygular içinde dönüş yolunu tuttular.
Dönerken
rahmetli babaannesinin, hiçbir zaman kahkaha ile derinden gülmediğini
hatırladı. Her acı zamanla kapanırken, evlât acısı zamanla açılırmış…
Makedonya’yı gezerken doğduğu köyde,
mezarlıklarda, Vardar kenarında Köprülü’de tarihi çınarların olduğu yerde,
Pazar yerinde, yani buradan göçenlerin hatıraları olan birçok yerde duygusal
anlar yaşadı.
Dorfullu köyünde Ayet Aga’nın evinde, kendisini
elli yıl geriye götüren ortamlarda tarifsiz duygulara kapıldı. Nedime teyze ona
ve yanındakilere artık Türkiye’de yapamadıkları yemekler, helvalar ikram
ettiğinde bunları gözleri yaşararak yediler. Memlekette olduklarını
hissettiler. Burası onların memleketi idi.
Bunca
yıl, doğduğumuz bu topraklara, dedelerimizin nenelerimizin ve yakınlarımızın
mezarları olan bu ata yurdumuza hep hasret duyduk. Buralarda az da olsa bizim
insanlarımız da yaşıyor. Onlarla bağlarımızı koparmadan, yardımlaşmamız gerekir
diye düşündü.
Fırsat buldukça yakınlarımızın mezarlarını
ziyaret etmek için dahi olsa buralara gelmeliyiz. Böyle bir ziyaret başlı
başına Makedonya’ya gitme nedeni olmalıdır.
Zaman ve mekân
karıştığı için karmaşık duygularla yol alırken, bu ziyaretleri yapma fırsatı
bulduğu için şanslı olduğunu düşünerek,
Allah’a şükretti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder