Koru Baba Türbesi ve Sancı Değneği |
2004 yılında
memleketim Makedonya’daki köyüm Çeltikçi’ye ilk gittiğimde evimden önce
mezarlığımızı ziyaret etmiştim. Özellikle, çatısından koca bir meşe ağacı çıkan
ve çocuk hafızamdan hiç silinmeyen Koru Baba türbesini hemen görmek istiyordum.
Göç sırasında köyümüzü terk ederken en son ziyaret etmiş olduğumuz bu yapıyı
hiç unutmadım.
Bir Alperen
olduğu rivayet edilen Koru Baba’nın türbesi çok küçük bir yapı. Sandukanın
yanından çatıya doğru yükselen koca bir meşe gövdesi mekânı iyice küçültüyor.
Her türbede bulunan sanduka ve üzerine serilmiş havlular, örtüler ile yakılmak
için konulmuş mumlar bulunuyor. Makedonya’da türbelere mum yakma adeti çok
yaygındır. Bunların dışında, türbede şimdiye kadar hiçbir türbede görmediğim
bir şey dikkatimi çekti. Çatıdan aşağı doğru asılmış, sandukanın üzerine doğru sarkan
yılan gibi kıvrımlı bir sopaydı bu. Buna bir anlam veremedim. Daha sonra
ziyaret ettiğim köyümüzün yeni mezarlığındaki türbede, Ohçebol’da Yusuf Dede
türbesinde ve daha birçok türbede bu kıvrımlı sopayı gördüm.
Türkiye’ye
dönünce rahmetli anneme bu sopanın ne olduğunu sordum.
-Biz ona
“sanci diiney” (sancı değneği) diyorduk.
-Ne işe
yarıyordu bu değnek.
-Bir yerleri
ağrıyan, sancıları olan insanlar Koru Baba türbesine gelerek bu değneği sancı
olan yerlerine sürter şifa beklerdi.
-İşe yarıyor
muydu?
-Bilmem ki,
baban böyle şeylere inanmazdı bu yüzden biz gitmezdik, ama gidenler işe
yaradığını söylerdi.
Bir yıl sonra,
İzmir’den yaşlı iki köylümle köyüme gitme fırsatım oldu. Bu sancı değneğini
onlara da sordum. Sancılara ağrılara bire bir olduğunu söylediler. Kısa bir
süre önce hamaktan düştüğüm için sırtımda ağrı olduğunu söyleyince hemen sancı
değneğini ağrıyan yere sürttüler. Yarına bir şeyim kalmayacağından emindiler.
Ama hiç de öyle olmadı. Bir doktor arkadaşım sırtımda doku zedelenmesi
olduğunu, iyileşmesinin zamana bağlı olduğunu söylemişti. Nitekim bir müddet
sonra bu ağrıdan kurtuldum.
Osmanlının son
dönemlerinde ve daha sonraki Sırp ve Bulgar yönetimleri zamanında buralara
sağlık hizmetleri pek gelmemiş. Kolera ve son devirlerde verem buralarda çok
can almış. Sağlık hizmeti olmadığı için insanlarımız, türbelerden, şeyh
babalardan, hocalardan medet ummuşlar. Sancı değneğine sürtünerek, türbelere
adaklar adayarak, mum yakarak şifa aramışlar.
Annemin babası
Adil dedem 1928 yılında hastalanarak ölmüş. Altı yaşında olan annem babasının
Köprülü’de tedavi gördüğünü ve kendisini hastahanede ziyaret ettiğini
hatırladığını anlatırdı. Bu dönemde Köprülü’de bir hastahane olmasına rağmen
insanlarımızın mecbur kalmadıkça tedavi için şehre gitmedikleri anlaşılıyor.
1950’li
yılların başında, göçten bir müddet önce, rahmetli babama ülser teşhisi konmuş.
Üsküp’te doktora giderek tedavi olmaya çalışmış. Ayrıca Sırbistan’da bulunan
“Vırnaçka Banya” içmelerine de gitmiş. Diğer köylerden de Köprülü’ye ve Üsküp’e
tedavi için giden çok insanımız olmuş. Tito döneminde sağlık hizmetlerinin
düzenli hale gelmesinin bunda büyük payı olduğunu düşünüyorum.
Ama eski
alışkanlıklarından vazgeçmeyen insanlarımız hep olacaktır ve olmuştur. Elli yıl
sonra köyüne giden köylümün, Koru Babaya Türkiye’den kilolarca mum götürmesi
bunu gösteriyor.
Bu günlerde
bütün dünya ve ülkemiz bir salgın belası yüzünden zor günler geçiriyor.
Doktorlar, bilim insanları bu salgınla var güçleri ile mücadele ediyor, çareler
arıyor.
Bazı çevreler
bu beladan “dua ve sabırla” kurtulacağımızı söylüyor. Televizyonlarda alt
yazılar geçiyor, minarelerimizde virüse karşı dualar yükseliyor diye. İnternette,
virüse karşı dualar paylaşılıyor. Şu duayı şu sayıda okuyalım, dua zinciri
yapalım şeklinde birçok mesaj dolaşıyor. Üstelik gönderilen bu metinler
çoğunlukla Arapça, anlamını bilmeden bir duayı okuyup amin demek ne derece
doğrudur? Bir duayı yüzlerce hatta binlerce defa okusak virüse karşı bir
faydası olur mu?
Elbette dua
edeceğiz, dua kişiseldir. Her kes kendi duasını yapmalı içinden geldiği gibi
dua etmelidir. Dualarda, dini metinlerde sihir aramak, şifa beklemek sancı değneğini
ağrıyan yerine sürtmek değil midir? Dua, dilekte bulunmak ve bu dilek
doğrultusunda gereğini yapmaktır. Bilim insanlarının, sağlık mensuplarının ve
yetkililerinin uyarılarına uymak ona göre yaşamak da bir duadır.
Eve kapandık, özgürlüğümüz
kısıtlanmış durumda. Virüs bizi esir aldı. Aklımız buna katlanmak zorunda
olduğumuzu söylüyor. Ümitle bu günlerin en kısa sürede geçmesini bekliyoruz.
Sabır bugün olduğu gibi hayatın her safhasında gereklidir. Sabretmek katlanmaktır.
Yeterince tedbir alındığını bilsek, daha rahat ve sabırlı olacak ve zorluklara
daha kolay göğüs gereceğiz.
Bu salgından milletimizin
en az zararla çıkmasını diliyorum. Bu zor günleri millet ve insanlık olarak hep
birlikte gayret göstererek, bilgiyle, bilimle aşacağımıza inancım tamdır.
Değerli dostum, kaleminize sağlık. Beni çocukluğuma götürdünüz. Başım ağrıdığında beni okuyan bir ninenin eline tükürüp alnıma sürdüğü elini sonra yere sürterek ''Yerde kalsın, yerde kalsın, yerde kalsın'' dediğini unutmuyorum. Buna karşın, başımın ağrısı geçti mi, geçmedi mi hatırlamıyorum.
YanıtlaSilDeğerli meslektaşım ve memleketlim,güzel ifadeleriniz ve yazıma yaptığınız katkı için çok teşekkür ederim.
SilHüseyin ŞİRVAN