Bir vakitler İzmir’in Altındağ
semtinde bir şeyh yaşardı. Bu şeyh, kendine bağlı olanları “tekke” dedikleri
evinde toplar, sohbetler ve zikirler yapardı. Muharrem ayı içinde aşure
kaynatmak, özellikle Makedonya’dan gelen tarikatlar için çok önemli bir
etkinliktir. Aşure, lanetli Yezit tarafından gerçekleştirilen Kerbela
katliamının yıl dönümü olan Hicri 10 Muharrem günü kaynatılır. 10
Muharrem, Kerbela şehitleri için tutulan
matemden çıkış günüdür aynı zamanda. Aşure kazanı meydanda bir törenle ve
dualarla hazırlanarak kaynatılırdı.
Bu şeyhin her aşure gününde
davetlilere yaptığı bir gösteri vardı. Bu gösteri, aşureyi hazırlama törenleri
kadar geleneksel hale gelmişti. Şeyhe bağlı olanların anlattıklarına göre şeyh
omuzuna kadar sıvadığı kolunu kaynayan aşure kazanına sokar, çıplak kolu ile
aşureyi karıştırırdı. Şeyhin çıplak kolunun kaynayan kazanda yanmaması büyük
bir keramet olarak her yerde anlatılırdı.
Bu törenlere misafir olarak katılan
ve tarikata mensup olmayan bazı kişiler ise, şeyhin aşureyi daha tam kaynamadan
karıştırdığını, işin içinde bir kandırmaca olduğunu söylerlerdi.
Bu aşure karıştırma olayını
dinlediğimde düşünürdüm, madem bu kişi keramet erbabı, neden kerametini bu
şekilde gösteriyor? Neden kolunu sokarak aşureyi kirletiyor. Böyle yapacağına
faydalı bazı işlerde keramet gösterse, insanlara faydalı olsa daha iyi olmaz
mı?
Şimdi ölmüş olan bu şeyhin yerine
oğlu geçmiştir. Çok merak ediyorum bu aşure gösterisi halâ deva ediyor mu diye.
Malum, bu şeyh hanedanlarında her şey babadan oğula geçiyor. Keramet gösterme
özelliği de babasından geçti mi acaba?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder