Ali Haydar,
1955 Yılında Yugoslavya’dan göç ederek Turgutlu’ya yerleşmiş, kendi gibi
göç etmiş köylüleri ile yeni bir hayat kurma mücadelesi veriyordu.
Bağlı
bulunduğu tarikatın şeyhi de kendisi gibi göç ederek İzmir’e yerleşmişti. Aynı tarikata bağlı olan köylülerinden
bazıları sık sık İzmir’e giderek “Baba Erenleri” ziyaret ediyordu. Giderken de
çeşitli hediyeler götürüyorlardı.
Bir göçmen
olarak hayata sıfırdan başlamanın zorluklarını aşmaya çalışırken İzmir’e gitmek
o günün şartlarında çok zordu. Diğer taraftan her türlü zorluğu aşıp Baba
Erenleri ziyaret için İzmir’e gidenler, gitmeyenlere kınayıcı gözle
bakıyorlardı.
Kendince biraz
işleri yoluna koyduktan sonra, daha önce ziyarete gitmiş bir köylüsü ile
İzmir’e gidip, Baba Erenlerin elini öpmeye karar verdi. Götürmesi gereken
hediyeler konusunda bilgiler aldı. Mesela “Şaana” yani Şeyh Ana balı çok
severmiş. Şeyh Babanın hanımı otomatikman Şeyh Anaları oluyordu. Götürmek üzere
bir kavanoz bal da aldı.
Şeyh Babanın
elini öpüp ziyaretlerini tamamladıktan sonra ayrılırken, Şeyh Ana yanlarına
gelerek elinde tutuğu bir bal kavanozunu göstererek şöyle dedi;
-Bak Ali
Haydar, senin getirdiğin bal güzel değil, bir daha geldiğinde bu baldan getir.
Ali Haydar
Turgutlu’ya gelene kadar Şeyh ananın bu uyarısını düşündü. Yeni bir hayat
kurarken çocuklarını birçok şeyden mahrum bırakıyordu. Birikim yapıp bu yeni
yerde tutunabilmek için tutumlu olmak zorundaydılar. Çocuklarına, bal şöyle
dursun daha acil ihtiyaçları bile almakta zorluk çekiyorlardı. Diğer taraftan
götürdüğü balın markasını beğenmeyen Şeyh Ana ve kendilerinden beslenen Şeyh
Baba vardı.
Eve geldiğinde
çocuklarını toplayarak şöyle dedi;
-Şaana
götürdüğüm balın markasını beğenmedi. Gırkmanına (boğazına) tıkayım taa, ben
çocuklarıma hiç bal almamışken ona bal götürüyorum beğenmiyor. Biz onları
beslemek zorunda değiliz, ben bir daha oraya gitmeyeceğim. Sizin de gitmenizi
istemiyorum.
Ali Haydar bir
daha İzmir’e, Baba Erenleri ziyarete gitmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder