Benim de doğum yerim olan Çeltikçi köyü, Makedonya’nın Köprülü (Veles) kasabasına bağlı büyük bir köydür. Türklerin bu bölgeye yerleştikleri ilk zamanlardan 1953 göçüne kadar yüz yıllarca bu köyde sadece Türkler yaşadı. Türkçeden başka bir dil konuşulmadı. Konuşulan Türkçede Anadolu’nun birçok yerinde unutulan öz Türkçe kelimeler kullanılmaya devam ediyordu. Sadece meraklı olan ve ihtiyaç duyan erkekler Makedonca öğreniyordu. Makedoncayı ve diğer balkan dillerini derdini anlatacak kadar bilenlerin yanında yazı ve konuşma diliyle çok iyi bilenler de vardı.
180-200 hane olan Çeltikçi’ye 1920’li yıllarda Türkiye’ye ilk göç edenlerin yerine 8-10 hane Hıristiyan gelmiş sadece. Göç edinceye kadar bu az sayıdaki Hıristiyan içimizde barış içinde güvenle yaşadı. 1953 göçünden sonra buraya yerleşen Boşnaklar bu Hıristiyanları köyden kaçırdıkları için, şimdi köyde sadece Novipazarlı (Yenipazar) Boşnaklar yaşıyor. Camimiz ve türbelerimizle burası hala bir Müslüman köyüdür.
Çeltikçi, Köprülü’ye çok yakın,
adeta yürüme mesafesindedir. Köprülü’den Üsküp’e trenle günübirlik gidip gelme
avantajı da vardır. Bu yüzden Çeltikçi insanı gelişmeye ve yeniliklere her
zaman açık olmuştur.
Çeltikçi, adından da anlaşılacağı
gibi çeltik yani pirinç yetiştirilen bir yerdir. Çeltik, köyün en büyük zenginlik
kaynağıdır. Topolka deresinin kıyılarında olan Karamusli, Paşa Köprüsü’nün üst
tarafı ve devamında Kaz Ovasında çeltik tarlalarımız vardı.
Türkiye’ye göç eden çok sayıda
köylümüzün soyadı Çeltik’tir. Soyadı Pirinççi olan da vardır.
Biz Çeltikçililer üreticisi
olduğumuz için pirinci çok tüketiriz. Her türlü yemeğini severiz. Ama en çok
sevip yaptığımız yemek büryandır. Büryan, tepside üzerine et konularak
hazırlanan ve fırında pişirilen soğanlı bir çeşit pilavdır. Büryan Balkanların
milli yemeğidir. Bazı yerlerde kapama veya döşeme de denir.
Bazı kaynaklara göre Çeltikçi’de
çeltik ekilmesi köyün kuruluş yıllarında başlamıştır. Yani buraya ilk yerleşen
atalarımız çeltik ekimini biliyordu. Bu yüzden bu çeltik ekimine uygun yere
yerleştirildikleri anlaşılıyor.
Makedonya’da eski Türk köylerinin
isimleri pek değiştirilmemiş. Sadece Makedonca telaffuza uygun hale getirilmiş.
Karaslar Karaslari, Dorfullu Dorfullija, Köseler Kösleri gibi. Bazı köylerin
isimleri ise daha biz oradayken değiştirilmiş, Çeltikçi Orizari olmuş. Oriz Makedoncada
pirinç demektir. Orizari, oriz yani pirinç kelimesinden türemiş bir kelimedir. Orizari’nin
Makedonca sözlük karşılığı “pirinç çiftçileridir”. Cumalı Lozovo, Tatarlı
Milino, Diinler Sırnilişte olmuş.
TÜRKİYE’DE
ÇELTİK EKİMİ
Bazı Çeltikçililer Türkiye’de de
çeltik ektiler.
1961
yılında Babam Abbas Şirvan, amcaları Ahmet Şirvan ve Hüseyin Şirvan ile
Eskişehir Mihalıççık’ta çeltik ektiler. Burada onlarla beraber köylümüz Ahmet
Aktunç da, oğlu Demir Aktunç ile çeltik ekti.
1962 yılında babam ve Hüseyin amcası
İzmir Menemen’de ikinci defa çeltik ektiler.
Burası köylülerimizin yaşadığı İzmir
Çamdibi semtine yakın olduğu için, bazı hafta sonları, köylülerimizden bazıları
Çeltikçi ve memleket havasını yaşamak, çeltik tirlerine (tavalarına) girmek
için gelirlerdi. Ben ortaokula gidiyordum. Yaz boyunca pirinç tarlalarında
çalıştık ve orada yaşadık. Çeltik tarlalarını gören köylülerimizin çok
heyecanlandığını hatırlıyorum. Tirlere girip çamura bulanınca kendilerini adeta
Çeltikçi’de hissediyorlardı. Orada çekilen bu fotoğraf heyecan ve coşkularını
yansıtıyor zaten.
Biz 1967 yılında Turgutlu’nun
Sinirli köyünde son olarak çeltik ektik. Bu yıllarda Turgutlu ovasında Koçanalı
göçmenler tarafından çeltik ekim yapılıyordu. Daha sonra buralarda çeltik ekimi
yasaklandı.
Koçana, Makedonya’nın çeltik yetiştirilen
en önemli yeridir. 2005 yılında Makedonya’ya Bulgaristan’ın ortasından girdik
ve Delçova (Sarova) üzerinden Koçana’ya ulaştık. Koçana ovasının boydan boya
çeltik tarlalarıyla kaplı olduğunu gördük. Turgutlu’ya yerleşmiş olan Koçanalı
göçmenler yasak gelinceye kadar burada çeltik ekimine devem ettiler.
Bu son çeltik maceramızdan, genç
yaşta kaybettiğimiz rahmetli kardeşim Recep’le geçirdiğimiz güzel zamanlar aklımda
kaldı. Recep, çeltik tavalarına gelen yılan balıklarını yakalardı. Bunları kiremit
üzerinde pişirip yerdik. Çok lezzetli olduklarını hatırlıyorum.
Bir de harmanı kaldırıp çeltikleri
çuvallara doldurduğumuz gün, beklediğimiz kamyon gelmeyince rahmetli babamla
harman yerinde yatmak zorunda kalmıştık. İçinde uyuduğumuz çeltik samanlarının
kokusu, sabah uyandığımızda samanların üzerine düşen çiğin yarattığı büyülü ortam,
benim için unutulmaz bir tecrübe olmuştu.
Başka bir Çeltikçilinin daha sonra çeltik
ektiğini duymadım.
09 Mart 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder