Yeğenim
Cengiz Kumsar’ın anısına…
Cengiz, dükkânını kapatıp evine yöneldiğinde her zaman olduğu gibi aklına çıkacağı merdiven geldi. Günün sonunda dört kat çıkmak hep çok zor geliyordu kendisine. Hele diyaliz dönüşlerinde bu zorluk iyice artıyordu.
Doğuştan engelleri vardı. Doğumdan hemen sonra vücuduna
takılan bir pille yaşıyordu. Doğum sonrası ve ilerleyen zamanda bir dizi
operasyon geçirmişti. Sol bacağı diğerine göre biraz kısa olduğu için sol
ayakkabısının tabanı diğerine göre yüksekti. Bu ayakkabıya alışmakta da epey
zorlanmıştı. Düz yolda bile yürümek onun için çok zordu. Merdiven çıkmak tabi ki çok daha zordu. Ama her gün dört kat inip
çıkması gerekiyordu.
Bazen düşünüyordu “Almanya’da
doğmasaydım ne olurdu?” diye. Gereken müdahaleler zamanında yapılmasa
hayatta kalabilir miydi acaba? Orada
sistem vardı, kişilerin insafına bağlı değildi, anında gereken yapılmıştı. Başka
bir ortamda doğmuş olsaydı, gereken müdahaleler yapılmasaydı belki de yaşamıyor
olacaktı.
Bütün engellerine
rağmen çok şey başarmıştı. Liseyi İzmir’deki Almanya’dan dönüş yapanların
çocukları için açılan okulda okumuştu. Turgutlu’dan İzmir’e gidip gelmek çok
zorlu bir mücadele olmuştu onun için. Dirsekten dayandığı hafif koltuk değneği en
büyük yardımcısıydı. Şimdi “liseyi
İzmir’de okudum” cümlesini söylemek ne kadar kolaydı. Ailece ne zorluklar yaşamışlardı.
Sonra Bursa’daki bir yakınının yönlendirmesi ile burada
üretilen bir engelli mobileti almışlardı. Bu kullanılması kolay araç onun
hayatını çok kolaylaştırmıştı. Hareket
kabiliyeti artmış, daha önce gidemediği yerlere gitmeye başlamıştı. Dışarıya
daha çok çıkıyordu artık.
Üniversite deneyimi
de oldu Cengiz’in. Sınavlara girdi ve kazandı da. Annesi ile birkaç ay
Ankara’da okula devam etme mücadelesi verseler de Türkiye şartlarında devam
ettiremedi.
Maddi yönden
ihtiyaçları olmadığı halde çalışmak istiyordu. Çalışmak sadece para kazanmak
değildi, üreten, çalışan bir birey olmak önemliydi. Turgutlu çarşısında
kendi mülkleri olan binanın bir dükkânında ticaret hayatına başladı. Bu dükkân,
yalnız para kazandığı bir yer değil sosyalleştiği, değişik insanlarla iletişim
kurduğu önemli bir mekân olmuştu onun için. Hayatına renk gelmişti.
Zamanla genel sağlık
durumuna paralel olarak böbrekleri sorun çıkarmaya başladı. Sonunda diyaliz
kaçınılmaz oldu. Diyalize girmek için Manisa’ya gitmesi gerekiyordu. Önceleri
bir yakını ile gidip geldi. Ama kendi gidip gelmeliydi.
Mobilet
bu iş için uygun değildi. Direksiyonunda
engelli aparatı olan otomatik vites bir arabaya ihtiyacı vardı. Sonra da sürücü
belgesi alacaktı. Bunun için yeniden bilmem kaçıncı sağlık kurulu raporunu
alması ve daha bir sürü formaliteyi yerine getirmesi gerekiyordu. Büyük
uğraşlardan sonra hepsini başardı ve Turgutlu’da diyaliz merkezi açılıncaya
kadar Manisa’ya kendi gidip geldi. Her türlü engele rağmen yılmadan koşturarak
büyük işler başarmıştı. Verdiği mücadeleyi görüp de takdir etmemek mümkün
değildi.
Bütün zorluklar bir yana şu dört kat
merdiveni çıkmak bir yanaydı. Özellikle diyaliz dönüşlerinde merdivenler
gözünde büyüyordu.
Her şeye rağmen dördüncü katta oturmanın keyfi bir başkaydı. Hele güzel havalarda balkonda oturup Karpuz Kaldıran parkını seyretmek onun için ayrı bir zevkti.
Bina asansörlü olsaydı ne güzel olurdu. Binaya dışardan asansör yaptırmak için bir kaç kere teknik eleman getirdiler ama olmadı.
Bu beş
katlı bina temelden onlarındı. Annesi ve babası yıllarca Almanya’da büyük
zorluklara göğüs gererek çalışmışlar ve iyi bir birikim yapmışlardı. Bu binadan başka çarşıda birkaç dükkân ve İzmir yolunda küçük bir arazileri vardı. Para ve geçim problemleri yoktu.
Gene diyaliz dönüşü
bir gün, dört kat merdiveni kan ter içinde çıkarak dairesine ulaştı. Annesi
kendisini bekliyordu. Geleceğini bildiği için çay demlemişti. Bu yaz
gününde Ege’nin sıcağı ortalığı kasıp kavuruyordu. Her taraf açık olmasına
rağmen, sıcak insanı bezdiriyordu. Balkona çıkarak buradaki rahat koltuğuna
oturdu. Çayını yudumlarken evlerinin karşısındaki bir inşaatta çalışan işçileri
gördü. Üstü çıplak bedenleri ile sıcak havaya rağmen neşe içinde koşuşturuyorlardı. Onların
çalışmalarını bir müddet sessizce seyretti. Sonra annesine dönerek;
-Anne! Şu işçileri görüyor musun? diye sordu.
-Görüyorum oğlum.
-Sıcağa ve yaptıkları işin ağırlığına
rağmen ne kadar mutlu görünüyorlar.
Sonra biraz durdu, derinden bir iç
geçirdikten sonra;
-Keşke hiçbir şeyimiz olmasaydı da onlar
gibi sağlıklı bir inşaat işçisi olsaydım! dedi.
Annesinin içi doldu, oğluna sarılarak beraberce
ağlaştılar.
Cengiz, 24 Kasım 2007 tarihinde bu zorluklarla dolu dünyaya veda etti.
Tanrı rahmet eylesin. Ruhu huzur içinde olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder