16 Ağustos 2018 Perşembe

Hayat Merdiveni


Yeğenim Cengiz Kumsar’ın anısına…



       



Cengiz, dükkânını kapatıp evine yöneldiğinde her zaman olduğu gibi aklına çıkacağı merdiven geldi. Günün sonunda dört kat çıkmak hep çok zor geliyordu kendisine. Hele diyaliz dönüşlerinde bu zorluk iyice artıyordu.
         Doğuştan engelleri vardı. Doğumdan hemen sonra vücuduna takılan bir pille yaşıyordu. Doğum sonrası ve ilerleyen zamanda bir dizi operasyon geçirmişti. Sol bacağı diğerine göre biraz kısa olduğu için sol ayakkabısının tabanı diğerine göre yüksekti. Bu ayakkabıya alışmakta da epey zorlanmıştı. Düz yolda bile yürümek onun için çok zordu. Merdiven çıkmak tabi ki çok daha zordu. Ama her gün dört kat inip çıkması gerekiyordu.
         Bazen düşünüyordu “Almanya’da doğmasaydım ne olurdu?” diye. Gereken müdahaleler zamanında yapılmasa hayatta kalabilir miydi acaba? Orada sistem vardı, kişilerin insafına bağlı değildi, anında gereken yapılmıştı. Başka bir ortamda doğmuş olsaydı, gereken müdahaleler yapılmasaydı belki de yaşamıyor olacaktı.

         Bütün engellerine rağmen çok şey başarmıştı. Liseyi İzmir’deki Almanya’dan dönüş yapanların çocukları için açılan okulda okumuştu. Turgutlu’dan İzmir’e gidip gelmek çok zorlu bir mücadele olmuştu onun için. Dirsekten dayandığı hafif koltuk değneği en büyük yardımcısıydı. Şimdi “liseyi İzmir’de okudum” cümlesini söylemek ne kadar kolaydı. Ailece ne zorluklar yaşamışlardı.
         Sonra Bursa’daki bir yakınının yönlendirmesi ile burada üretilen bir engelli mobileti almışlardı. Bu kullanılması kolay araç onun hayatını çok kolaylaştırmıştı. Hareket kabiliyeti artmış, daha önce gidemediği yerlere gitmeye başlamıştı. Dışarıya daha çok çıkıyordu artık.
         Üniversite deneyimi de oldu Cengiz’in. Sınavlara girdi ve kazandı da. Annesi ile birkaç ay Ankara’da okula devam etme mücadelesi verseler de Türkiye şartlarında devam ettiremedi.
         Maddi yönden ihtiyaçları olmadığı halde çalışmak istiyordu. Çalışmak sadece para kazanmak değildi, üreten, çalışan bir birey olmak önemliydi. Turgutlu çarşısında kendi mülkleri olan binanın bir dükkânında ticaret hayatına başladı. Bu dükkân, yalnız para kazandığı bir yer değil sosyalleştiği, değişik insanlarla iletişim kurduğu önemli bir mekân olmuştu onun için. Hayatına renk gelmişti.
         Zamanla genel sağlık durumuna paralel olarak böbrekleri sorun çıkarmaya başladı. Sonunda diyaliz kaçınılmaz oldu. Diyalize girmek için Manisa’ya gitmesi gerekiyordu. Önceleri bir yakını ile gidip geldi. Ama kendi gidip gelmeliydi.
Mobilet bu iş için uygun değildi. Direksiyonunda engelli aparatı olan otomatik vites bir arabaya ihtiyacı vardı. Sonra da sürücü belgesi alacaktı. Bunun için yeniden bilmem kaçıncı sağlık kurulu raporunu alması ve daha bir sürü formaliteyi yerine getirmesi gerekiyordu. Büyük uğraşlardan sonra hepsini başardı ve Turgutlu’da diyaliz merkezi açılıncaya kadar Manisa’ya kendi gidip geldi. Her türlü engele rağmen yılmadan koşturarak büyük işler başarmıştı. Verdiği mücadeleyi görüp de takdir etmemek mümkün değildi.  
         Bütün zorluklar bir yana şu dört kat merdiveni çıkmak bir yanaydı. Özellikle diyaliz dönüşlerinde merdivenler gözünde büyüyordu. 
       Her şeye rağmen dördüncü katta oturmanın keyfi bir başkaydı. Hele güzel havalarda balkonda oturup Karpuz Kaldıran parkını seyretmek onun için ayrı bir zevkti. 
        Bina asansörlü olsaydı ne güzel olurdu. Binaya dışardan asansör yaptırmak için bir kaç kere teknik eleman getirdiler ama olmadı. 
          Bu beş katlı bina temelden onlarındı. Annesi ve babası yıllarca Almanya’da büyük zorluklara göğüs gererek çalışmışlar ve iyi bir birikim yapmışlardı. Bu binadan başka çarşıda birkaç dükkân ve İzmir yolunda küçük bir arazileri vardı. Para ve geçim problemleri yoktu.  
         Gene diyaliz dönüşü bir gün, dört kat merdiveni kan ter içinde çıkarak dairesine ulaştı. Annesi kendisini bekliyordu. Geleceğini bildiği için çay demlemişti. Bu yaz gününde Ege’nin sıcağı ortalığı kasıp kavuruyordu. Her taraf açık olmasına rağmen, sıcak insanı bezdiriyordu. Balkona çıkarak buradaki rahat koltuğuna oturdu. Çayını yudumlarken evlerinin karşısındaki bir inşaatta çalışan işçileri gördü. Üstü çıplak bedenleri ile sıcak havaya rağmen neşe içinde koşuşturuyorlardı. Onların çalışmalarını bir müddet sessizce seyretti. Sonra annesine dönerek;
-Anne! Şu işçileri görüyor musun? diye sordu.
-Görüyorum oğlum.
-Sıcağa ve yaptıkları işin ağırlığına rağmen ne kadar mutlu görünüyorlar.
Sonra biraz durdu, derinden bir iç geçirdikten sonra;
-Keşke hiçbir şeyimiz olmasaydı da onlar gibi sağlıklı bir inşaat işçisi olsaydım! dedi.
Annesinin içi doldu, oğluna sarılarak beraberce ağlaştılar.
Cengiz, 24 Kasım 2007 tarihinde bu zorluklarla dolu dünyaya veda etti.
Tanrı rahmet eylesin. Ruhu huzur içinde olsun.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder