Abdulbari Bey |
2012
yılının temmuz ayı, yine Makedonya yollarındayım. Her zaman yolculuk ettiğim
otobüs firmasının yazıhanesi bu akşam çok kalabalık. Hep pencere kenarını
tercih ettiğim halde bu defa koridor tarafında yer bulabiliyorum.
Bu otobüs
yolculukları hep hoşuma gitmiştir. Değişik dilleri konuşan farklı milletlerden
insanlarla yol boyunca beraber olmak bana her zaman farklı duygular yaşatıyor.
Makedonya’nın farklı bölgelerinden, farklı vurgularla konuşan Türkler de benim
için hep ilgi çekici olmuştur. Bu yolculuklarda tanışıp dost olduğum insanlar
var.
Koridorun
diğer tarafında, duruş ve davranışlarından karı koca olduklarını tahmin
ettiğim, benim yaşlarımda bir çift oturuyor. Erkek kuru, zayıf, ufak tefek ama
enerjik bir insana benziyor. Hanım ise, bizim şarpa dediğimiz başörtüsünü
çenesinin altından bağlamış, temiz yüzlü hoş bir insan. Konuşmalarından
Makedonya’nın neresinden olduklarını tahmin etmeye çalışıyorum.
Otururken
selamlaştıktan sonra İstanbul’dan çıkana kadar pek bir şey konuşmadık. İstanbul’dan
çıkıp İpsala sınır kapısına doğru yol almaya başlayınca yavaş yavaş muhabbet
başladı. Bu ortamda konuşmalar hep Makedonya ağzı ve normal Türkçe ile karışık
yapılır. Bu bilinçli bir şey değil kendiliğinden, farkında olmadan yapılan bir
şeydir. Adının Abdülbari (Abdülbahri) olduğun, ama Bari olarak bilindiğini
söyleyen yan taraftaki yol arkadaşım konuşkan ve sıcakkanlı bir insan.
-Ayırli
yolculuklar, neree nasipse?
-Köprülü’ye
gideyım. Benim adım da Hüseyin siz nasıl deysınız bilmeyım ama Köprülü ve
çevresinde Üsiin deyler.
-Bizde
de Üsiin denıy be. Biz da Gostivar’a gideyız. Gostivar’da yaşayız. Kızımız var
Yalova’da evli. Onun misafiriydık şimd döneyız. Sen nerde yaşayısın. Niçin
gideysın Köprülü’ye.
-Ben
Bursa’da yaşayım. Köprülü’ye bağlı Çeltikçi şimdiki adı Orizari olan küüde
duudum. Sen bilıymısın köprülü’yü, şimdiki adı Veles.
-Tee
nije bilmem, Orizari küünü bile bilıyım. Ben Yugoslavya zamanında devlette
kamyon şöferi idim. Fabrikalara malzeme taşırdım. Makedonya’nın her tarafına
gittım. Orizari küünün alt tarafındaki Porsulana (porselen) fabrikasına da kaç
kere gittım. Çok güzel yerler be.
-Evet,
Porsulana fabrikasının alt tarafındaki derenin kenarlarında çeltik ekerdık. Göç
ettığımız zaman ben sekiz yaşımı bitirmiştim. Göç ettiğimiz yıllarda bu
fabrikanın inşaatı devam ediyordu. Fabrika dışına atılan ambalaj artığı kâğıt
kırpıntıları ile oynadığımızı hatırlıyorum.
-Senın
yolun yakın biz senden sonra daa çok var gidelim.
-Biliyorum,
ben de defalarca gelerek Makedonya’nın her tarafını gezdim. Gostivar’dan da çok
geçtım. Hayırli yolculuklar olsun inşallah.
Bari
Bey birden kol saatini uzatarak,
-Benım
saatım Makedonya saatini gösteriyor, seninki Türkiya saati mi? Diye sordu.
Saatine
baktığımda ortasındaki uluyan Bozkurt resmini gördüm. Saati sormaktaki
maksadının saat camına işlenmiş bu resmi göstermek olduğunu anladım.
-Bari
Bey, benim saatim Türkiye saati ama ben senin mesajını aldım. Şimdi sen benim
gözüme başka göründün, bizimkiler “güüsüm kabardı” derlerdi. Aynen öyle oldu.
Bozkurtu bilen, Türklüğü bilen insandır bana göre.
-Sen
de seveymisın Bozkurtu.
-Seninle
aynı hamurdanız. Öyle zannediyorum ve umuyorum ki aynı ülküleri savunuyoruz.
Türkçülüğün doğup yükseldiği yer Makedonya’dır. Ama maalesef günümüzde
Makedonya’da yaşayan Türklerin çoğunluğu bilgi eksikliği ve bazı kötü niyetli
dinî cemaatlerin etkisi ile Türklüklerinden uzaklaşıyorlar. Bu din tüccarları
insanlarımıza Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı aşılıyorlar. Atatürk
düşmanlığının altında aslında Türk milletine düşmanlık yatmaktadır. Sen bu
konuda ne düşünüyorsun bilmiyorum.
-Te
şimdi nasıl memnun oldum bilıymısın? Derdımız ayni. Yalova’da kavede bu konuda
bazı kişilerle tartıştım. Duramayım doğru bildiğimi söyleyım. Beni şikayet
etmişler bu yüzden apar topar memlekete döneyız. O söylediğin dincilerden
Gostivar’da da çok var. Bir da Pansilvanya sevdalılari var. Bunların
Amerika’nın kuklası olduğunu anlatamıyoruz. Göstermelik Türkçe olimpiyatları ve
başka yardım faaliyetleri yaparak milletin gözünü boyuyorlar. Bütün cemaatlar
Türk düşmanı aslında, milleti kandırıyorlar.
-Bari
Bey, ekonominin bozuk oluşu, insanlarımızın muhtaç durumda olması da bunların
işlerini kolaylaştırıyor zannedersem. Ufak bir ekonomik yardımla insanları
kendilerine bağlıyor. Bir kere bağlandı mı ayrılamıyorlar bir daha.
-Çok
doğru söyleysın. Ama kendini bilen bir insanın bunlara kanmaması lazım.
Sohbetimizin
aldığı şekil bizi daha da yaklaştırdı. Bu çelimsiz, kuru adamı gönlüme sokasım geldi.
-Sen
şimdi Köprülü’de ineceksin değil mi? Bak şimdi ne decem, sen istedığın yerleri
gez, sonra buyur Gostivar’a gel misafirim ol. Telefon numaramı vereyım
Gostivar’a indiğinde beni ara seni alayım. Hem sohbetimize devam ederiz hem de
seni gezdiririm.
-Çok
teşekkür ederim hemşehrim, ama rahatsızlık vermeyeyim.
-Niçın
be rahatsızlık olsun, ben seni çok sevdım. Çok memnun oluruz.
-Buyurun
bekleriz, hiç rahatsızlık olmaz. Diye söze karıştı Bari beyin hanımı Şekibe
Hanım. Teşekkür ederek telefon numarasını aldım.
Sabaha
karşı Köprülü İştip kavşağında inerken çok eski dostlarımdan ayrılır gibi
kendileri ile vedalaştım. Israrla Gostivar’a beklediklerini tekrar ettiler.
Güzel
duygularla, kendimi hoş ve mutlu hissederek Köprülü’ye doğru yürümeye koyuldum.
Vardar nehrinin yeşerttiği ata memleketim Köprülü gözüme çok daha güzel
göründü.
Köyüme,
eşim Rağbet Hanımın köyü Karaslar’a, Ohçebol’da Dorfullu köyüne gidip birkaç
gün gezindim. Buralarda gezmek bana çok iyi geliyor. Her şeyden önce havası iyi
geliyor, kendimi zinde hissediyorum. Burada yaşayan Türklerle eskilerden ve
günümüzden konuşmak onlarla vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. Makedonlarla da konuşuyorum.
Böylece öğrenmeye çalıştığım Makedoncamı geliştirmiş oluyorum. Ayrıca onları
tanımış oluyorum böylece. Bütün bunlar beni mutlu ediyor.
Buradan,
önce Prizren’e bir dostumun düğününe giderek dört güzel gün geçirdim. Oradan da
çoktan beri görmek istediğim Belgrad’a gittim. İki gün boyunca Prizrenli
dostlarımdan aldığım bilgilerin ışığında Belgrad’ın her tarafını ayaklarım su
toplayana kadar gezdim. İkinci gün gece yarısı Üsküp üzerinden Gostivar’a kadar
giden bir otobüse binerek dönüş yolunu tuttum.
Gostivar’a
vardığımızda çok erken olduğu için uygun saati bekleyip Bari Beyi aradım. Kısa
süre sonra güleç yüzü ile Bari Bey göründü. Eski dostlar gibi sevgi ile
kucaklaştık. Bari Beyin sıcak, samimi karşılaması bütün yorgunluğumu aldı.
Eve vardığımızda,
Bari beyin eşi Şekibe Hanım da aynı sıcaklıkla özledikleri bir yakınlarını
karşılar gibi da karşılayınca kendimi evimde hissettim. Bari Bey;
-Hüseyin
Bey, yoldan geldin, önce bir yıkan paklan rahatla, sonra hem kahvaltı yapalım
hem de sohbet edelim.
Abdülbari Beyin Evi |
Bari
Beyin evi, dört tarafı bahçe ile çevrili iki katlı müstakil bir yapı. Balkan
insanının yeşile duyduğu sevgiyi burada açık olarak görebiliyoruz. Bahçenin her
tarafı çeşitli çiçek, meyve ve sebzeyle donatılmış. Yer yer bazı alanlar da
çimlendirilerek oturma yerleri oluşturulmuş. Dinlendirici bir huzur ortamı
yaratmışlar.
Şekibe
Hanımın hazırladığı kahvaltı sofrasına bahçede oturduğumuzda bulunduğum ortamı
kendi kendime açıklamaya çalışıyorum. Daha on gün önce bir otobüs yolculuğunda
tanışan bizler nasıl böyle bu kadar yakın olabiliyorduk. Ben ilk defa geldiğim
bu evi hiç yadırgamıyorum, onlar da çok sevdikleri bir yakınlarını karşılamanın
memnuniyetini yaşıyorlar. Türk milletinin genlerine işlemiş insan sevgisi ve
misafire hürmet geleneğini burada bizzat yaşıyorum. Bizi birleştiren ortak
değerlerin üzerinde durulması gerekir.
Öncelikle
aynı dili konuşma çok önemli. Dil, lisan insanları birleştiren en önemli
etkendir. Hani bir marşta “Türk olmayı en büyük şeref ve şan sayarız” diye bir
cümle geçiyor. Bari Beyle ikimiz de Türk olmayı, Türk milletine mensup olmayı
önemli buluyoruz. Aynı milletten olma ve bu milletin değerlerine, ülkülerine
sahip çıkma bilinci bizi birleştiriyor. Kendi milletimizi sevmemiz, başka
milletlere düşman olmamız anlamına gelmiyor. Batıda ve balkanlarda
milliyetçilik “ırkçılık” olarak algılanıyor. Böyle olduğu için son Bosna
savaşında katliamlar yaşandı. Türk milliyetçiliğinin temeli kültürdür. Bu
yüzden Türk tarihinde böyle katliamlar görülmez. Türklerin egemen olduğu yerlerde değişik
milletler daima huzur içinde yaşama fırsatı bulmuştur. Türkler, Osmanlı
döneminde Balkanlara gelip, burada yaşayan milletlere kendi dil ve inançlarında
yaşama fırsatı sağlamıştır. Türkler Balkanlara gelmeseydi, Makedon, Arnavut ve
başka bazı milletler varlıklarını sürdüremezdi diye düşünüyorum.
Abdülbari Bey ve eşi Şekibe Hanım |
Şekibe
Hanımın kahvaltı sofrasında, hani kuş sütü eksik denir ya aynen öyle.
Tatlısından tuzlusuna çok zengin bir sofra hazırlamış. İnsanların gönlü zengin
olunca sofraları da bereketli oluyor. Bu sofrada her şey güzeldi ama Şekibe
Hanımın, bahçesindeki incirlerden yaptığı incir reçeli bir başka güzeldi.
Bir
taraftan kahvaltı ederken bir taraftan da Bari Beyle sohbet ediyoruz.
Konuştukça bilgisine ve kültürüne hayran kalıyorum. Makedonya Türklerinin her
türlü derdinin, sıkıntısının farkında olduğunu görüyorum. Dinledikçe saygım ve
sevgim artıyor.
Gostivar'da |
-Gostivar’da
Makedon ve Arnavutlar dışında önemli bir Türk nüfusunun yaşadığını anlatıyor.
Türkler genelde herkesle iyi ilişkiler içinde bulunuyorlar. Ama Arnavutlarla
evlilik ilişkileri olduğu için daha çok içli dışlı olmuşlar. Fakat son
zamanlarda Arnavutlar içinde gelişen ırkçı bir akımın ilişkilere zarar
verdiğini anlatıyor. Makedonya’daki yeni sistemde daha çok hak sahibi olmak
isteyen Arnavutlar nüfuslarını artırmak için Türklerin kendilerini Arnavut
olarak yazdırmalarını istiyorlar. Ayrıca çocuklarını Arnavut sınıflarına
yazdırarak Arnavutça eğitim almaları konusunda baskı yapıyorlar. Türk
çocuklarının Arnavutça eğitim görmeleri asimile edilmeleri anlamına gelir.
Arnavut
ve Türklerin beraber yaşadıkları bazı köylerde bu yüzden çocuklarını Arnavutça okutup,
Arnavutça konuşan Türklerin asimile olduğu görülüyor. Bazı köylerde Türklüğün
tamamen bittiğini söyleyebiliriz. Bu durum bilhassa Arnavutların yoğun olarak
yaşadığı Batı Makedonya’da Türklerin geleceği için tehlike teşkil ediyor. Bu
durum, Türkler dışındaki başka bazı Müslüman topluluklar için de geçerlidir.
-Geçen
senelerde Gostivar’a Türkiye’nin o zamanki Milli Eğitim Bakanı geldi. Bizimle
görüşmeden doğrudan Arnavutlarla görüştü. Bize de görüşmek için geleceğini
haber verdi. Türk Derneğinin salonunda toplandık. Yaramaz birkaç Arnavutla
çıktı geldi. Yaramaz Arnavut kime deyız anlaysın, ırkçılık yapan Arnavutlar
bunlar. Karşılamadan sonra bakan kürsüye çıktı ne dese beyenırsın;
-Hey
Türkler ne istiyorsunuz bu Arnavutlardan, neden geçinmiyorsunuz, derdiniz
nedir?
Ortalık
buz kesti bunu söyleyen, bizim göz bebeğimiz olarak gördüğümüz Türkiye’nin
bakanı, söylenecek söz mü bu. Büyük bir sessizlik oldu. Baktım kimseden ses
çıkmaz, söz aldım;
-Sayın
bakanım, bizim Arnavutlarla derdimiz mi varmış. Biz asırlarca bu topraklarda
çoğunluk ve hükümran iken de yoktu şimdi azınlığa düştük gene yok. Size yanlış
bilgi vermişler bizim Arnavutlarla bir derdimiz yok, onların bizimle derdi var.
-Yine
bir sessizlik oldu, bakan bir iki kıpırdadı, bize müsaade diyerek geldiği
kişilerle çekti gitti. Bizim işimiz çok zor be hemşehrim.
-Çok
başını ağrıttım, şimdi bir araba bulayım gezelim biraz.
-Bari
Bey, bunlar sizin olduğu kadar bizim de derdimiz. Buralar benim de Ata
toprağım. Türkiye’de de aynı sıkıntılar yaşanıyor. Dinlemekten değil,
sıkıntıların büyük oluşundan başım ağrır. Benzer şeyleri Kosova’da da dinledim.
Orada da aynı sıkıntılar var.
Birkaç
yıl önce Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı Prizren’e gelmiş. Türkler, Türkiye
Cumhuriyetinin başbakanını karşılamak için meydanı doldurmuşlar. Başbakan
kürsüye çıkınca şöyle demiş;
-Hey
Arnavutlar Türkiye’de de sizin gibi dört beş milyon Arnavut var.
Orada
bulunan Türkleri yok sayarak hepsini Arnavut saymış. Hâlbuki meydanı
dolduranların çoğunluğu Türk’müş. Büyük bir hayal kırıklığı yaşanmış.
Bari
Bey, bulduğu araba ile beni Vardar nehrinin kaynağının olduğu Vırtok köyüne
götürmek istiyor. Yanımıza yakın arkadaşı Abdülkadir Beyi de alarak yılların
şoförü Bari Beyin kullandığı araba ile unutamayacağım bir gezinti yaptık. En
önemlisi Vardar’ın kaynağını gördüm. Makedonya Vardar demektir. Varda
Makedonya’ya hayat veren bir ulu nehirdir. Gostivar yakınlarındaki Vırtok
köyünde yeryüzüne çıkan Vardar, dağlardan tepelerden inen küçük derelerle
beslene beslene Üsküp’e vardığında büyük bir nehir olur. Üsküp’ten güneye
yönelen Vardar Köprülü’ye kadar derin vadilerden akarak gider. Köprülü’den
sonra oldukça düz ovalardan akarak Selanik’te Ege denizine dökülür. Vardar
geçtiği yerlere bereket saçar.
Vardar'ın kaynağı |
Abdulkadir Bey ve Abdulbari Bey |
Abdülkadir
Bey, Bari Beyle adeta ruh ikizi. Çok iyi anlaşıyorlar. Uzun yıllar beraber
yaşamanın yarattığı harika bir dostlukları var. Abdülkadir Beyi de tanımaktan
büyük bir mutluluk duydum. Bayramlarda veya akıllarına geldiği zaman beraberce
bana hep telefon açtılar. Zaman zaman ben de aradım. Bari Bey telefonu pek
kullanmadığı için genellikle Abdülkadir Beyin telefonu ile görüştük.
Birkaç
ay önce yine Abdülkadir Bey aradı. Bari Beyin Hak’ka yürüdüğünü söyledi. Çok
üzüldüm. Hepimiz öleceğiz ölüm kaçınılmaz ama bu güzel insanla bir kere daha
yüz yüze görüşemediğim için üzüldüm. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Türk milletine sevdalı, gönlü zengin güzel bir dost kaybettik. Şekibe Hanıma ve
kızına Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin.
Vardar'ın kaynağında |
Abdülkadir
Beye ve Gostivarlı bütün hemşehrilerime de sağlıklı ömürler diliyorum.
Makedonya
Türklüğünün, dilini ve kimliğini koruyarak sonsuza kadar varlığını sürdüreceğine
bütün kalbimle inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder