İdam Edilen Yücelciler (Soldan Sağa) Şuayip Aziz İshak (Müderris), Adem Ali Adem (Saraç), Nazmi Ömer Yakup (Hukukçu), Ali Abdurrahman Ali (Matbaacı) |
Yücel Teşkilatı, Türklerin hak ve özgürlüklerini, millî
varlıklarını, manevi değerlerini korumak ve yaşatmak için Makedonya’daki Türk
aydınları tarafından 1941 yılında kurulmuş bir teşkilattır. Merkezi Üsküp’te
olan bu teşkilat kısa sürede bütün Makedonya’ya yayılır. Yıllardan beri
sahipsiz kalmış, çeşitli haksızlıklara uğramış olan Türkler teşkilata üye olmak
için adeta yarışırlar.
Gittikçe genişleyen teşkilat 1943 yılında Üsküp’te bulunan Türk
Konsolosluğu ve Konsolos vekili Emin Vefa Gerçek ile irtibata geçer.
Yücel mensupları, II.Dünya Savaşı’nın sona erip bölgeye komünizmin
hâkim olmasıyla birlikte, yeni idareden Türklerin lehine birtakım haklar
koparmaya çalışmış ve bu gayeyle komünist organlara kendi adamlarını yerleştirmiştir.
1945 yılında konsolosluk aracılığıyla Belgrad Büyükelçiliği ve
Büyükelçi Kamil Koperler ile temasa geçildikten sonra teşkilata Yücel adı
verildi.
Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayını ve Türkçe eğlence programlarını
Yücelciler düzenlemiştir. Teşkilat, o bölgede ilk defa Türk öğretmen kurslarını
organize etmiş, bu kurslarda Türkçe dersleri yanında birçok
dersler vermiş, sayısız öğretmen yetiştirmiştir.
Makedonya’nın en iyi öğretmenlerini teşkil eden birçok üyesi, Türklerin
yaşadığı en ücra köylere kadar giderek bu okullar için yeni Türk alfabesini,
ilk okuma kitaplarını ve daha birçok kitapları da hazırlamıştır. Hatta
cezaevinde tutuklu bulundukları süre içinde bile Üsküp Türk Tiyatrosu için
birçok Tiyatro eserini Türkçeye çevirmişlerdir.
Ağustos-Eylül 1947’de birden bire Yücel teşkilatının birinci
grubunun fedakâr gençleri tek tek evlerinden toplanarak tutuklanmaya başlanır.
Akıl almaz işkencelerden sonra Yücel Teşkilatı mensuplarının
duruşmaları 19 Ocak 1948’de başladı. Tutukluların avukat tutmalarına izin
verilmemiş, yönetim tarafından avukat tayin edilmiştir. Ancak avukatlar da duruşma
sonrası hapse atılmamak için savunma yapmamışlardır. Sanıklardan tutuklu
oldukları sürede uğradıkları işkence ve tehditlerle suçlamaları kabul etmeleri
istenir. Kendi milletlerine kültürel haklar elde etmekten başka amacı olmayan
Türk aydınları, bütün Komünist ülkelerde olduğu gibi “Halk düşmanlığı” ile
suçlanır. Silahlı terrörist muamelesi görürler.
Bundan sonra mahkeme süreci, kanunun suç saydığı fiillerin yargılanmasından
çok azınlık meselesinin çözümüne bir bahane olarak kullanılır. Mahkeme Türk
toplumunun yargılanmasına dönüşür. Mahkeme süreci hoparlörlerle bütün Üsküp’e
dinletilir. Böylece Türkler üzerinde manevi bir baskı ortamı oluşturulur.
Bir dönemi ve büyük bir siyasî provokasyonu aydınlatma iddiasındaki
mahkeme, bütün bunları beş gün gibi kısa bir sürede ortaya koyar.
Beş gün süren mahkemeden sonra 25 Ocak 1948 günü mahkeme kararı
okundu. Mahkeme Heyeti Hâkim Panta Maria, Savcı Yardımcısı Blagov Popovski ve
üyeler Remzi İsmail ve Mehmet Şakir’den oluşuyordu. Dört kişi medeni ve siyasi
haklarından mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama mahkûm
edildi.
İdam mahkûmlarının cezaları 27 Şubat
1948’de kurşuna dizilerek infaz edilmiş ve bu kahraman insanlar şehadet
mertebesine ulaşmışlardır. Ancak mezarlarının nerede olduğu bilinmemektedir.
İdama Mahkûm Edilenler:
1- Şuayb Aziz İshak -Müderris
2- Ali Abdurrahman Ali - Matbaacı
3- Nazmi Ömer Yakup - Hukukçu
4- Adem Ali Adem –Saraç
Mayıs 1948 ve sonrasında ikinci ve üçüncü grup tutuklama ve sürgün
cezaları peş peşe gelerek bu kahraman insanlar sindirilmek istenir.
İdamların dışında, altmış kişi bir ila yirmi yıl arasında hapis ve
sürgün cezalarına çarptırılmıştır.
Bu insanların, Yugoslavya’daki Türklere hizmet etme ülküsünden ve
Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılıktan başka düşünceleri yoktu. Kültür faaliyetleri
dışında da hiçbir eylemleri olmamıştı. Bu fedakâr insanların, adi birer cani
gibi idam edilmelerine ve hapislerde süründürülmelerine göz yumulması çok
acıdır.
Mahkeme görüşmelerinin hoparlörle Üsküp sokaklarına yayınlanması
Üsküp Türklerini manevi olarak yıkmıştır. Şüphesiz sırf bu örnek bile
kullanılan psikolojik harp taktiklerine en kuvvetli bir delil olmaktadır. Yani
aslında cezalandırılan sadece Yücel Teşkilatı değil onun şahsında Tüm
Yugoslavya Türkleridir.
Bu yargılama biçimi ve sonucu Türk toplumunun buradaki geleceklerini
düşünme ve karar verme noktasına getirmiştir. Bu göçü tetikleyen en önemli
olaydır.
1953 yılında imzalanan Serbest Göç Anlaşması ile de Türkiye’ye
yönelik büyük bir göç süreci başlamış oldu.
Yugoslavya Türkleri, herşeylerini geride bırakarak ve Türkiye’den
hiçbir şey talep etmeden hayata sıfırdan başlamak üzere “Serbest Göçmen” olmaya
razı oldular.
Yücel Teşkilatı ve Yücelciler, Makedonya’da yaşayan Türkler ile
Türkiye’deki Türkler tarafından çok fazla bilinmiyor maalesef.
Ben Makedonya’da doğmuş bir kişi olarak Yücelciler hakkındaki ilk
bilgilerimi bu teşkilata üye olmuş olan rahmetli babam Abbas Şirvan ve
arkadaşlarından aldım. Babam ve arkadaşları Yücelcilerin Köprülü’deki kültürel faaliyetlerine
katıldıkları gibi Üsküp’teki mahkemeyi, Üsküp’e giderek, bizzat takip
etmişlerdir. Babamdan, yapılan işkenceler ve mahkeme safahatı hakkında ilgi
çekici ayrıntılar dinledim.
Rahmetli babam ve Çeltikçi’den (Orizari) bazı köylülerimiz,
Üsküp’ten sonra en büyük teşkilatlanmanın olduğu Köprülü (Veles) Teşkilatına üye
olmuşlardır. Köprülü teşkilatındaki yöneticiler, tutuklamaları haber alır almaz
üye defterlerini yaktıkları için diğer üyelerle birlikte babam ve arkadaşları
da takibattan kurtumuşlardır.
Bugün artık Üsküp’te Yücelciler için anma toplantıları düzenleniyor.
Artık ayrıntılı araştırmaların yapılarak, gerçeği yansıtan yayınların
yapılacağına inanıyorum.
Kırgızistan’da, Stalin’in halk düşmanı diye katlettiği, içlerinde
ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un babasının da bulunduğu, Kırgız aydınlarının
mezarları nasıl bulunduysa, katledilen Yücelcilerin de mezarları bulunacaktır
diye ümit ediyorum. Kırgızistan’da katledilen aydınlar için yapılan anıt gibi, Üsküp’te
de Yücelciler için bir anıt yapılır diye düşünüyor ve ümit ediyorum.
Ama öncelikle günümüz Makedonya hükümetinin, Yücelciler'den özür
dileyip itibarlarının iade edildiğini açıklaması gerekir.
Türklük için kendilerini feda eden Yücelcilere Allah’tan rahmet
diliyorum.
Pekki bu şehitler.in kalanlarının nerede ve hangi şartlarda yaşadıkları biliniyormu?
YanıtlaSil