Elli yıl aradan sonra doğduğum köye doğru...
Vardar ve Köprülü |
Köprülü ve Vardar |
Doğduğum köy, Köprülü
(Veles) kasabasının Çeltikçi (Orizari) köyüdür. Şimdi Çeltikçi’de bizim
evlerimizi ve arazilerimizi alan, Sırbistan’ının Yenipazar ((Novipazar)
şehrinden gelen Müslüman Boşnaklar yaşıyorlar.
İki gündür
Makedonya’dayım elli yıl aradan sonra köyüme gidiyorum. Sekiz yaşımda iken ayrıldığım
köyümde evimi, okulumu ve hatıralarımı bulmağa çalışacağım.
Eskiden Hanların bulunduğu meydanda tarihi çınarlar. |
Köprülü’de
yaşayan ve burada tanıştığımız hemşehrimiz, Eyvaz Aga’nın Yugo marka arabası
ile Köprülü’den Çeltikçi’ye doğru yola çıktığımızda heyecanım son haddini
bulmuştu. Kimsenin yardımı olmadan köyümün yolunu bulacağıma güvenim tamdı.
Çocukluğumda eşek sırtında kat
ettiğimiz bu yolu çok iyi hatırlıyorum. Rüyalarımda da defalarca bu yoldan
kasabaya gidip geldim.
Vardar’ın
karşı tarafına geçtikten sonra eskiden hanların bulunduğu tarihi çınarlar bizi
karşılıyor. Çocukluğumda babamla Salı günleri Köprülü’de kurulan pazara
geldiğimizde eşeğimizi bu hanlardan birine bağlardık. Bu hanlar, Anadolu’da da pek
çok örneği olan avlusu yuvarlak taş döşeli, alt katlarında hayvanların
bağlandığı iki katlı yapılardı. Şimdi çınarlar, modern binaların çevrelediği
bir meydanda asırlık ömürlerini sürdürüyorlar. Hanlardan eser kalmamış.
Az daha
ilerleyince sağ tarafta askerî kışlayı (kasarna) görüyoruz. Tabi kışladan pek
bir şey kalmamış. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Sırplar burayı terk ederken
elektrik anahtarlarına varıncaya kadar her şeyi söküp götürmüşler.
Kazovası, köyün deresi (Topolka) ve Porsulana Fabrikası. |
Kışladan ilerde
solda hastane (Bolnisa) bulunuyor. Köprülü, Manastır treninin tünele girdiği
yer de, hafızamda kalan noktalardan biridir. Bu noktaları takip ederek doğru
köyüme gideceğim. Tünelin üstünden geçtikten sonra zaten köyün arazisi ve eskiden
pirinç tarlalarımızın bulunduğu Kaz ovası
bizi karşılıyor. Kireç ve ipek fabrikalarından sonra köyün hemen altındaki
Porsulana (porselen) fabrikası karşımıza çıkıyor. Bazı değişikliklere rağmen
hayalimdeki yolu karşımda buluyorum. Kaz ovasının ortasından köyümüzün deresi
Topolka, etrafındaki söğüt ağaçları ile bıraktığımız gibi varlığını
sürdürüyor.
Tünelden çıkıp
sağımızda kalan ve köyün alt tarafına Pren adı verilen mevkie doğru devam eden
Manastır demiryolunu takip ediyoruz. Az sonra köye dönen yol üzerindeki
hemzemin geçidi geçip yamacı doğrultunca Çeltikçi’nin bizden sonra yapılan
evleri göründü. Daha ilk bakışta, yeni ve büyük evleri gördüğümde burasının
artık bizim bıraktığımız Çeltikçi olmadığını hissettim. Kalbim olduğundan daha
hızlı atmaya başladı.
Köyümün Levhası. Gorno Orizari (Yukarı Çeltikçi) |
Sağ tarafta
okul binasını geçip köy meydanına girince, kalakaldım. Köyümde yaşadığım ve
dinlediğim bazı olaylar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmeye başladı.
Hasan dedem,
Kara Musli’de bulunan değirmenimizin çarklarını tamir için girdiği soğuk suyun
etkisi ile hasta olmuş. Genç yaşta vefat etmiş. Onun babası, Kadın Abbas Dede
(annesinin adı Kadın imiş), Balkan savaşı sonrası, on köylümüzle birlikte
komitacılar tarafından evlerinden alınarak Vardar’ın karşı tarafında, Çalışlar
köyü yakınlarında süngülenerek, şehit edilmiş.
Tito’nun
Partizanları işte şuradaki, samanlığın birinde babama, Rippay Sülo ve daha nice köylümüze, “halklara özgürlük”
nutukları atmışlar. Bu olay sonunda babam ve diğer
köylülerimiz, Bulgarlar tarafından elleri bağlı olarak küüçünden, işte bu
meydandan geçirilip, Bulgaristan’a sürgüne yollanmak üzere götürülmüşler. Onların
elleri bağlı gidişlerini görüyorum adeta.
Küüçün Köy Meydanı. Arkada Aşaa Çeşme ve geride Okul. |
Köyün ebesi olan Kadıncık nenem (anneannem)
işte şu sokaklardan geçerek kim bilir kaç doğuma gitti. Onun zayıf bedeniyle,
tetik adımlarla bir doğuma gidişini görür gibiyim. O, bütün Çeltikçi’nin
Kadıncık nenesi idi. Ölünceye kadar bütün köylülerimizden saygı gördü.
Potigar
(çığırtkan) Kör Ali aga, değneğine tutuna tutuna gelip, karşıdaki tümseğe
çıkarak; “ey küliler duyduk duymadık demeyın” diye başlayan
duyurularından birini yapacak sanki.
Şimdi durduğum
bu köy meydanında acı tatlı nice hatıralar yaşandı.
Daha ufak bir
çocukken, yetişkinlerin ve bizden büyük gençlerin, meydanın buz tutan zemininde
ustaca kaymalarını ve aşık oyunu oynamalarını hatırlıyorum. Bu aşıkların
bazılarına kurşun döküp düzleme işini yapanlara imrenerek bakardık. Meydanda
köylülerimiz dolaşıyor gibi geliyor bana.
Meydanın
sağından yukarı doğru giden yolun sonunda, evimizin önünde bulunan “Oda önü”
meydanında Ayet agam (Ayet Çalışkan, bakkal ve muhtar Ayet) biz mahallenin
çocuklarını koşturup, taş attırarak yarıştırıyor. Kara Üska amcam, babam,
Rahman aga, Necati aga ve diğer büyüklerimiz bizi seyrediyorlar.
1954 yazında bostan beklediğim Yukarı Çeşme. |
Sünnet
düğünümüzde giydiğimiz fesleri, yenleri ve yakaları oyalarla işli, kumaşı bile evimizdeki
tezgâhta, anam tarafından dokunmuş gömlekleri, işli para keselerimizi çok net
hatırlıyorum. Ağabeyleri kendileri doğmadan sünnet olduğu için bizi düğünümüzde
sünnet olan Ahmet (Ahmet Şirvan) amcamın oğlu Beşir’i (Beşir Şirvan), Hüsnü (Hüsnü
Civa) dayımın oğlu Ziya’yı (Ziya Civa) ve onun pansuman yapan sünnetçiye
bağırmasını çok iyi hatırlıyorum. Tiz sesi kulaklarımda çınlıyor adeta.
Bu meydanda ve
mezarlıkta, asırlarca bu topraklarda yaşayan ve şimdi burada uyuyan ceddimize
kendimi çok yakın hissediyorum. Onların manevi varlıklarını yanı başımda duyuyorum.
Bana “hoş
geldin oğlumuz” diyorlar… Ben de onları, “Merhaba ey ceddim, dedelerim, nenelerim, ey
akrabalarım, ey köylülerim” diyerek selamlıyor; “daha önce gelemediğim için, sizi buralarda bıraktığımız için bizi
affedin, siz buraları vatan yapmışsınız, biz koruyamadık, terk etmek zorunda
kaldık affınızı diliyoruz. Ama biz memleketimize hasret yaşamaya mahkûmken, siz
buraları bekleyen şanslı insanlarsınız.” diyorum. İçim doluyor, bunalıyorum. Kendimi başka bir âlemde
hissediyorum.
Yukarı Çeşme yolundan Çeltikçi. |
Etrafımızı
saran insanların anlamadığım bir dille konuşmaları, daldığım âlemden uyanmama
sebep oluyor. Bunlar benim insanlarım değil… Artık burada benim köylülerim yok;
yarım asır geride kalan o güzel günleri yeniden yaşamamız mümkün değil...
Maalesef hiçbir güç o günleri geri getiremez. Her tarafa dağılmış olan o güzel
insanlar bir daha asla bir araya gelemez. Çaresizlik içinde büyük bir keder
bütün benliğimi sarıyor.
Tek tesellim, köyümde şimdi
yaşayan bu insanların Müslüman olmalarıdır. Burası artık Müslüman Boşnakların
yaşadığı bir köydür. Bu bölgede eskiden Türklerin yaşadığı köyler içinde tek
Müslüman köy benim köyüm… Bu da beni teselli ediyor.
Çatısından meşe ağacı çıkan bir Alperen Türbesi: Koru Baba. |
2004 yılından
beri her yıl, bazen yılda iki kere köyüme gittim, daha da gitmek niyetindeyim.
Çünkü buralarda gezmek, beni son derece mutlu ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder