Otuz yıldan fazla bir zamandır serebral palsili oğlumla,
başta futbol olmak üzere, basketbol ve voleybol karşılaşmalarına gideriz. Oğlum
Alper engelinden dolayı yürüyemediği için çoğu zaman ben refakatçi oldum.
Oğlum Alper, sıkı bir Galatasaray taraftarı olmakla birlikte
sporun hemen hemen her dalına ilgi duyan bir yapıdadır. Onun bu ilgisi zamanla
bana da sirayet etmiştir. Bursa’da milli maçlar dâhil her türlü spor
karşılaşmalarına gitmişliğimiz vardır bugüne kadar... Bursaspor’un inter-toto’dan
Şampiyonlar Ligine kadar neredeyse hiçbir Avrupa kupası maçını da kaçırmadık. Ankara,
İzmir ve İstanbul’da da futbol maçlarına gittik. Maça gitmek için hiçbir
fırsatı kaçırmadık. İzmir’e ziyaret için gittiğimizde Tanju Çolak’ın Galatasaray
formasıyla Türkiye’de oynadığı ilk maç olan Karşıyaka maçında oradaydık. Ankara’da tedavi için bulunduğumuz sırada o
zaman süper ligde olan Ankaragücü ile Gençlerbirliği arasındaki maça giderek
bir Ankara derbisi seyretmiştik.
Cengiz Göllü Voleybol Salonu (2014) Bayanlar CEV Challenge Kupası Finali |
Bursa kapalı spor salonunda basketbol ve son yıllarda Cengiz Göllü'deki voleybol maçlarını da takip eder Alper hep... Tofaş ve Renault’nun birinci ligde oynadığı dönemde her
hafta basketbol maçlarına giderdik. Bu dönemde Tofaş şampiyonluğa oynayan bir
takımdı. 1996-97 sezonunda Tofaş’ın Yunan takımı Aris ile oynadığı Koraç Kupası
finalini büyük izdihama rağmen seyrettik. Son zamanlarda voleybol maçları için
Cengiz Göllü Voleybol Salonuna gidiyoruz. Geçen yıl (2014) o salonda Bursa Büyükşehir Belediyesi Kadın Voleybol Takımının Avrupa şampiyonu olduğu maç ta “güzel hatıralarımız” arasına girdi.
Küçükken, tekerlekli sandalye kullanmadığı zamanlarda
oğlumu kucağımda tribüne çıkarıyordum. O zamanlarda çok fazla bir sıkıntımız
olmuyordu. Büyüyüp tekerlekli sandalye kullanmaya başlayınca maçlara gidip
gelmede engellerimiz arttı. Bir kere statlara giriş çıkışımızda büyük zorluklar
vardı. Engelliler yeni yeni sosyal hayata katıldıkları için engellilerin giriş
çıkışları ile ilgili bir sistem yoktu. O dönemde biz, maçlara gitmeye çalışan çok az sayıda engelli olarak adeta istisna idik. Maç
günü stadın engelli kapısında kim görevli ise işler onun görüşüne göre
yürüyordu. Bir engelli giriş kapısı vardı ama ne açılış saati belliydi ne de
nasıl girileceği… Bu kapıda yığılan bedavacılar da engellilerden çok fazla oluyorlar,
çoğunlukla da bu bedavacılar yüzünden engelliler dışarıda kalıyordu. Bazen de,
canlı yayın arabaları engelli kapısını kapattığı için geri dönmek zorunda
kalıyorduk.
Her türlü güçlüğü aşıp stada girdikten sonra da sıkıntılar
devam ediyordu. Engelliler için her defasında farklı yerler gösteriliyordu. Bu
konuda da bir sistem yoktu. Bazen kapalı tribün önünde bazen de rakip tribün
önünde yer gösteriliyordu. Buralardan maç seyretmek aslında hiç sağlıklı
değildi. Zaten yer hizasından maçı takip etmeye çalışan engellilere bir de önlerine
geçen görevliler yüzünden bir şey göremiyorlardı. Bazı görevliler uyarılara
uyup yer değiştirse de bazıları kılını kıpırdatmazdı.
Bir de refakatçi sorunu vardı. Refakatçilerin nerede duracağı konusunda da
değişik uygulamalar gördük. Önceleri kapalı tribün önünde yer gösterildiği zaman
refakatçiler engellinin arkasında ayakta durarak maçı seyrederdi. Bu ayakta
duran refakatçileri tehlike olarak gören hakemler bile oldu. Bir maçta Erman
Toroğlu, refakatçileri tribüne çıkartmadan maçı başlatmamıştı. Bu yüzden maç
geç başladı o gün... Engellileri rakip tribün önüne yerleştirdikleri zaman biz
refakatçileri de rakip tribüne almaya başladılar. Bu yüzden ben birçok değişik takımın seyircisi
ile maç seyretme inkanı buldum. Bu benim için çok güzel bir tecrübe oldu ama oğluma
gerektiği gibi refakat edemedim. Rakip tribünden çıkıp oğlumun muhtemel
ihtiyaçlarını karşılamada zorluklar yaşardık. O dönemde akülü sandalyesi de
olmadığı için kendi başına hareket edemiyordu. Tamamen, kapıda bulunan
görevlinin insafına kalıyorduk. Devre arasında kapıyı açtırıp oğlumun yanına
gitmem hep sıkıntı oluyordu. Maç bittiğinde rakip takım seyircileri stat
boşaldıktan sonra bırakıldıkları için oğlum ve diğer engelliler ortada
kalıyorlardı. Kendileri çıkamayan, hareket edemeyen engelliler refakatçilerini
beklemek zorunda idiler. Maç bitmeden kapıdaki görevliye durumu anlatıp kapıyı
açtırmak için diller döküyorduk. Anlayışlı olup kapıyı açanlar da vardı
kesinlikle açmayanlar da... Bu yüzden ben birçok defa dikenli tel örgülerin
üstüne çıkıp buradan içeriye atlamak zorunda kaldığımı bilirim. Bu durumlarda içerdeki
polis memurları ile tartıştığımız çok oldu.
Bursa Atatürk Stadında Alper (2013) |
Bursaspor şampiyon olduğunda statta değişikliğe gidilince,
engelliler de düşünülerek onlar için özel bir yer ayrıldı. Engellilerin
tekerlekli sandalyeleri ile durabilecekleri bir yer ve yanlarında refakatçilerin
oturabileceği koltuklar kondu. Bunun elbette iyi niyetle atılmış güzel bir adım ama yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bir kere yer seçimi çok yanlış. Engelliler, Bursaspor’un en
ateşli grubu olan Teksas tribünün önüne yerleştirildi. Zaman zaman
kaynaklanan taşkınlıklar nedeni ile hiç rahat bir yer değil burası... Üstelik
engelliler yine yer hizasından bin bir güçlükle maç seyrediyorlar. (ki bu durum
halen devam etmektedir, yeni statta bunun düzeleceğini umut ediyoruz.)
Yıllarca oğlum ve çok değişik engeli olan engellilerle maç
seyrettim. Hep düşünürdüm; engellilere uygun bir yer ayırmak çok mu zor acaba
diye… Tribünün şöyle yüksekçe bir bölümünde engellilerin kolayca ulaşabileceği
ve önlerinde hiçbir engel olmayan bir yer ayrılsa... Engelli yakınları için
yanlarına standart koltuklar yerleştirilse... Tuvalet ihtiyacı için tekerlekli
sandalyesi ile girebileceği engelli tuvaleti olsa... Futbol için yapılan çok
büyük yatırımlar yanında bu isteklerin nokta kadar kaldığını düşünüyorum. Önemli
olan yapmaya niyet etmektir.
Yeni Bursa stadında bu düzenlemelerin olması için oğlum
yetkililerle birçok yazışma yaptı. 2002 yılında oğlumun açtığı sergi vesilesi
ile bulunduğumuz Almanya’da engelli yakını olan bir Alman “istemeden size kimse bir şey vermez” demişti. Bizde de “ağlamayan çocuğa meme vermezler” denir.
Biz isteklerimizi yetkililere ulaştırdık; stat açıldığında engelliler için
gerekli düzenlemelerin yapıldığını görmeyi umuyoruz.
Alper (1979) |
Başta da dediğim gibi oğlum Alper, sporseverliğinin yanı
sıra çocukluğundan beri sıkı bir Galatasaraylıdır. Ali Sami Yen’de maç
seyretmeyi çok istemişti, ama ne yazık ki bu mümkün olmasa da yeni stat
açıldıktan sonra bu isteği daha da arttı. Kendisi bilgisayar programcısı olduğu
için, biraz da mesleği gereği yeni tabirle “sosyal medya”da çok faaldir. İnternet
üzerinden gerek meslek, gerek diğer konular bağlamında kurduğu
arkadaşlık ve dostlukları vardır. Galatasaraylılık bağlamında edindiği
dostlarından Galatasaraylı ağabeyi Burçin Çiçek bireysel anlamda, Galatasaray camiası-Galatasaray
kulübü kurumsal anlamda Alper’in bu isteğine kayıtsız kalmadılar ve 21 Kasım 2015 Cumartesi günü, oğlum Alper,
Galatasaray kulübünün misafiri olarak Galatasaray-Antalyaspor maçına davet
edildi.
Bu güzel gün ve kusursuz organizasyon için Galatasaray kulübüne- camiasına çok teşekkür ediyoruz.
***
Bu güzel gün ve kusursuz organizasyon için Galatasaray kulübüne- camiasına çok teşekkür ediyoruz.
***
O gün Bursa’dan İstanbul’a, maça, Alper, ben ve damadım Hakan olmak üzere heyecanla gittik. Plakası tanımlanan
arabamızla stadın girişine kadar ulaştık. Burada engelliler için ayrılan geniş
park alanına arabamızı park ettik.
ve oğlum Alper olmak istediği yerde... TT Arena (21 Kasım 2015) |
Girişte kontrolden geçtikten sonra
tribündeki yerimize doğru yöneldik. Hiçbir basamak, engel olmadan içeri girdik.
Bizi ferah bir salon karşıladı. Hemen engelli tuvaleti gözümüze çarptı. Tuvalete
girince kapısı ve diğer elemanları ile standartlara uygun bir engelli tuvaleti
olduğunu gördük.
Tribüne yöneldiğimizde hayalimdeki engelli tribünü ile
karşılaşacağımı hissettim. Öyle de oldu. Arena’da tribün girişinde tekerlekli
sandalyenin girişini engelleyecek en ufak bir yükselti bulunmadığını gördüm.
Rahat bir şekilde engelliler için düzenlenen yere girince hayalimdeki engelli
tribünü ile karşılaştım.
ve oğlum Alper olmak istediği yerde... TT Arena (21 Kasım 2015) |
Sahayı tamamen gören yüksek bir yer... Tekerlekli
sandalyelerin duracağı yerler ve yanlarında refakatçi koltukları...
Engellilerin engelsiz maç seyredebilmeleri için her şey düşünülmüş. İşte
yıllardır düşündüğüm ve hayal ettiğim engelli seyir yeri karşımdaydı… Çok duygulandım. “İstenirse oluyor demek ki…” dedim.
Çok
keyifli bir maç seyrettik. O son golü yemeseydik iyiydi, ama ne gam; takımımızın
bu kaybı telafi edecek güçte olduğunu biliyoruz.
“Galatasaray,
stadında engelliler için sağladığı bu ortam ile çıtayı olması gereken
yüksekliğe koyarak büyüklüğünü bir defa daha göstermiş” diyor Alper… TT
Arena’da engellilerin konforuna yönelik sağlanan imkânların başta Timsah Arena
olmak üzere diğer bütün statlarda da standart hale getirilmesini umut ediyoruz.
Hüseyin Şirvan
Emekli Öğretmen
Hüseyin Şirvan
Emekli Öğretmen
28.Kasım.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder