22 Eylül 2015 Salı

Kanatlar’da Aydın Bir Türk: Yusuf Ahmet


 
Kanatlar'da 2010
2010 yılının Temmuz ayında, 2004 yılından itibaren her yıl yaptığımız gibi eşim Rağbet Hanımla Makedonya’da dolaşıyoruz. Düğün var dediler. Çok şanslıydık, çünkü buralarda düğünler genellikle kış aylarında yapılıyor. Makedonya’da bir Türk düğünü göreceğimiz için sevindik. 
 Radoviş kasabasının Topolnisa köyünde, Hollanda’da çalışan buralı bir Türk, kızını evlendiriyordu. İş zamanı olmasına rağmen Türk köyleri adeta boşalmış, millet işi gücü bırakıp düğüne koşmuştu. Davetli davetsiz düğüne herkes geliyor. Düğünler buraların en önemli sosyal etkinliğidir. Değişik köylerde yaşayan Türkler düğünlerde buluşma imkânı buluyorlar. Gençler buralarda görüşüp tanışıyor ve köyler arasında evlilikler oluyor.  

      Köyün girişinde geniş bir alanda yapılan düğün yeri kebapçılar, meşrubatçılar ve çocuklara oyuncak satan tezgâhlarla bir panayırı andırıyor adeta…

Oynayanları merakla seyre dalmıştık ki, oyun oynayanların içinden kravatlı düzgün giyimli bir bey oyunu bırakarak bize doğru yaklaştı. Bize, hoş geldiniz diyerek hal hatır sordu.
Şaşırmıştık, düğüne gelen onca kişi varken neden bize hoş geldiniz diyordu? Üstelik düğün sahibi de değildi. Eşim,
            -Düğüne gelen bunca kişi içinden neden doğruca bizim yanımıza gelip bize hoş geldiniz diyorsunuz? Deyince,
            -Benim adım Yusuf Ahmet, Kanatlar köyünde öğretmenim, hatta şu an okulun müdürlüğünü de yapıyorum. Bizde müdürlük sırayla yapılır. Bu kadar kişi arasında sizi kıyafetinizle, duruşunuzla farklı gördüm. Siz herhalde Türkiye’den geldiniz. Bu yüzden doğruca sizin yanınıza geldim, konuşup tanışmak istedim. Dedi.
            Bu temiz yüzlü meslektaşımıza birden kanımız kaynadı. Sakin tavrı, düzgün konuşması bizi etkiledi. Sanki çok eskiden tanışıyormuşuz gibi ortak konular üzerine bir sohbete koyulduk. Makedonya doğumlu olduğumuzu öğrenince, zaten tahmin ettiğini söyledi. Ne zamana kadar burada olduğumuzu, Kanatlar’a gelip gelemeyeceğimizi sorup:
            -Buyurun Kanatlar’a da gelin, bizim misafirimiz olun, daha güzel görüşüp tanışmış oluruz. deyince, ben, 1955 yılında Türkiye’ye göç etmeden önce babamla Kanatlar’a babamın asker arkadaşı Ali Dayıyı ziyarete gittiğimizi bu geziyi hiç unutmadığımı, 2004 yılından beri Makedonya’nın birçok yerini gezdiğim halde Kanatlar’a gidemediğimi, gitmeyi çok istediğimi söyledim.
-Tamam, o zaman telefonumu vereyim, uygun olduğunuzda sizi Kanatlar’a bekliyorum, gelirseniz çok memnun olurum. diyerek bizi, ilk defa gördüğü bu iki emekli öğretmeni Kanatlar’a büyük bir içtenlikle davet etti.
Teşekkür ederek, gelmeğe çalışacağımızı ve bunu çok istediğimizi söyleyerek telefonlarımızı aldık ve görüşmek üzere ayrıldık.    
Kanatlar'ın girişinde bizi direkler üstüne yuva yapmış leylekler karşıladı. Sülman, Yusuf beyin evinin avlusuna kadar girdi. Elli beş yıl sonra yine Kanatlar'daydım.       
      Bizi yeni tanıyan hane halkı, sanki çok yakın akrabaları geliyormuş gibi heyecanla etrafımızı sardılar.  
Çok heyecanlanmıştım; babam yoktu, Ali Dayı yoktu ama aynı dili konuştuğumuz aynı kültürü paylaştığımız bizim insanlarımız vardı. Bize hanelerini ve gönüllerini açıyorlardı.
     Yeni ve güçlü bir dostluğun başladığını hissediyorum. Onlar bizi, biz de onları kendimizden görüyorduk.
Yusuf Ahmet, aydın bir öğretmen, çocuklarının tamamı öğrenci ve milli kimliğine sıkı sıkıya bağlı bir aile... Makedonya’da çok sık rastlamadığımız bir durum bu.

Yusuf Ahmet’in büyük kızı Türkiye’de Marmara Üniversitesinde okuyordu. Şu anda Türkiye'de çalışıyor. Diğer iki kızı Hemşirelik ve Eczacılık okumaktalar. Oğlu da Üsküp’te Polis Akademisinde öğrenci halen (2015)... Evde internet ve her türlü modern donanım mevcuttu. İnternet üzerinden Bursa’daki oğlumla görüştük. Makedonya’da köylerde yaşayan Türklerde bu imkânlara sahip olan yer görmediğimiz için şaşırıyoruz. Makedonya’da bu imkânlar ancak büyük şehirlerde görülebilir.

Gece komşuların da gelmesi ile koyu bir sohbete koyulduk. Hem birbirimizi tanıdık hem de eskilerden söz ettik. Birbirinden uzun süre ayrı kalan akrabaların buluşması gibi adeta hasret giderdik. Ali Dayı İzmir’de stadyumda çalıştığı için burada ona “Antrenör Ali” diyorlarmış.
        
Manastır Bedesteninde
Göç her yerde olduğu gibi Kanatlar’da da acıklı olayların yaşanmasına sebep olmuş. Arabalara yüklenen eşyalar toplu halde, katar halinde Topolçani istasyonuna getirilmiş. Uğurlamaya gelenlerle göç edenler ağlaşarak birbirlerine veda etmişler. Köyde bir bozgun, bir afet havası esmiş. Birçok ev aynı anda boşalınca köye bir ıssızlık çökmüş. Evlerin geride kalan kedi ve köpekleri boş evlerin kapılarında günlerce ağlaşarak bekleşmişler. Miyavlamaları ve havlamaları yürekleri parçalamış.
     O akşam komşular gittikten sonra Yusuf Bey ile Makedonya Türklerinin başta Türkçe eğitim olmak üzere bütün sıkıntılarını konuştuk. Türkiye’deki olayları da yakından takip ettiklerini her konuda derin bilgiye sahip olduğunu görerek sevindim. Bu kalitede insanlara Makedonya Türklerinin çok ihtiyacı olduğunu bildiğim için Yusuf Beyin varlığı bana gelecek için güven verdi.  
            Ertesi sabah, Yusuf Bey erkenden kalkmış, damı temizliyordu. Burada herkes her işi yapıyor. İş o kadar çok ki, zamana karşı bir yarış olduğunu söylersek abartmamış oluruz.
 Bu güzel insanlardan, bizim insanlarımızdan içimiz burkularak ayrıldık. Bizi tanrı misafiri olarak çok güzel ağırladılar. Biz de onları Türkiye’ye davet ettik.      
Yusuf Bey ve oğlu Ali, yeni aldıkları Mercedes arabaları ile bizi Manastır’a götürdüler.  Yusuf Beyin rehberliğinde çok güzel bir Manastır turu yaptık. Çok güzel bilgiler aldık, güzel bir zaman dilimini paylaştık.
Manastır''ın ortasında var bir havuz.
Manastır’ın tarihi meydanını gezerken, Makedonlar tarafından İskender anıtları yapılarak meydanın Türk kimliğinin yok edilmek istendiğini konuştuk. Aynı çalışmaların Üsküp Taş Köprü meydanında da olduğunu, Meydandaki Yeni Cami içinde kazı yapıldığını görünce şaşırdık. Cami tabanını kazarak güya caminin altında olduğunu iddia ettikleri bir kilise kalıntısı aradıklarını söyleyen Makedon yetkililere, “camiyi yıkmak için bakalım daha ne bahaneler uyduracaksınız” diyerek Yusuf Bey tepkisini koydu. Yusuf Bey ile aynı düşünceleri ve endişeleri paylaştığımızı gördüm.  

Yusuf Ahmet gibi insanlar günümüzün “Uç Beyleridir”. Kaybedilmiş topraklarımızda dilimizi, kültürümüzü yaşatan ve yayan onlardır. Onlar gönül erleridir. Bu kutsal görevi kimse onlara vermez, onlar bunu kendilerine vazife edinirler. Zaten Yusuf Bey yapı olarak tam bir gönül adamıdır. Bana göre O, günümüzün derviş gönüllü “Alperenidir”. Sarı Saltıkların, Dikmen Babaların günümüzdeki uzantısıdır.   

Birkaç yıl önce Türkiye’de halen fizyoterapist olarak çalışan kızı Sema ve kendisini ziyarete gelen annesi Ayten Hanımı Bursa’da ağırlama fırsatı bulduk. Kızları Sema, Sevda ve oğlu Ali ile internet üzerinden devamlı görüşüyoruz. Yusuf beyle de telefonda defalarca görüştük. Kendisini Bursa’da ağırlamayı çok istedik, ama olmadı…
 Ecel onu 16 Eylül 2015 Çarşamba günü aramızdan aldı. Yusuf Beyin ölümü Makedonya Türkleri için çok büyük bir kayıptır.
Kanatlar’a kaç defa tekrar gitmek istedim hep engel çıktı, bir daha görüşmemiz kısmetimizde yokmuş. Çok üzgünüm. Eşine, çocuklarına ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Ani ölümlere katlanmak çok zordur, Allah sabırlar versin. Yusuf Beye Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder