Kalço amcayla 2004 |
Köseler köyü, Köprülü ile İştip arasında Hoşçebol adı verilen bölgede bulunan eski Türk köylerinden biridir. Eskiden nüfusunun tamamı Türk’tü. Balkan savaşından sonra Makedonya’ya egemen olan Sırp yönetimi bu bölgedeki diğer köylerde olduğu gibi buraya da sekiz, on hane Hıristiyan aile yerleştirmiştir. Göçten önce Türkler, bu ailelerle kaynaşmış bir şekilde barış içinde yaşıyorlardı.
Buraları, Orta Anadolu’ya benzeyen bir arazi yapısına sahiptir. Ana geçim kaynağı tahıl ve hayvancılıktır. Köseler, yer altı sularının yüzeye yakın olmasından ötürü daima nemli topraklara sahiptir. Bu yüzden arazisi çok bereketlidir. İdari yönden İştip’e bağlıdır ama pazar ve öbür ihtiyaçlar için Köprlü’ye gidilirdi.
İştip yolunda Sarıhamzalı’dan
(Saramzali) sağ tarafa iki kilometre içeriye girince geniş bir düzlükte Köseler
karşımıza çıkıyor.
Köseler Türk İlkokulu |
Köy girişinin sağında kapı ve pencereleri sökülmüş büyükçe, eski bir bina dikkatimizi çekiyor. Bu yapının eski Türk İlkokulu olduğunu öğreniyoruz. Kapısının üzerinde belli belirsiz Nazım Hikmet yazısı okunuyor. Köselerlilerin anlattığına göre, Nazım Hikmet politik nedenlerle Türkiye’den Rusya’ya kaçınca, bu okula adı verilmiş. Nazım Hikmet adının verilmesini o sırada burada görev yapan Türk öğretmen sağlamış.
Köseler evlerinde ana malzeme olarak taş
kullanılmış. Evlerin hemen hepsinin geniş avlusu ve kiremit örtüsü var. Çukurca
bir düzlükte dar sokaklarla birbirine bağlanmış olan evler bize herhangi bir
Anadolu köyünü hatırlatıyor, yalnız minaresi eksik.
Köseler Camii |
Eskiden Türklerin yaşadığı köylerde şimdi ya minare görünmüyor ya da yıkık harap bir cami yanında, külahı devrilmiş, şerefe korkulukları parçalanmış boynu bükük minareler görülüyor. Yalnız benim doğduğum Çeltikçi’de Müslüman Boşnaklar yaşadığı için güzel bir cami bulunuyor. Harap durumda olan Köseler camisinin minaresi tamamen yıkılmış.
2004 yılında ilk defa Makedonya’ya
gitmeye karar verdiğim zaman Köprülü’nün Köseler Köyü’nden Türkiye’ye göçmüş
olan birçok kişinin bu köyde yaşayan Kalço’yu muhakkak görmemiz gerektiğini
söylemeleri beni çok meraklandırmıştı.
Köyün girişinde ilk evin kapısını çalıp
Kalço’yu soruyoruz. Köprülü’de tanıştığımız ve bizi köye arabasıyla getiren
Eyvaz Aga dil konusunda bize yardımcı oluyor. Yan taraftaki geniş avlulu bir evi
gösteriyorlar. Avluda ev işleriyle uğraşan bir kadın bizi avludaki tahta
taburelere buyur ediyor.
Avlunun yan tarafında çardaklı iki katlı
ev, benim Çeltikçi’deki doğduğum evimi hatırlatıyor. Avludaki çeşitli çiçek ve
sebzeler buraya bir park havası vermiş. Derken uzun boylu yaşlı fakat oldukça
dinç görünümlü Kalço amca göründü.
“Hoş gelmişiniz bayau. Kimlerdensınız
siz?”
Yeğenim, “Kalço Amca Abiş Ağayı biliyor
musun” diye sorunca,
“Nije bilmem be, çojukları Maarem,
Nejati, Sabri, Nejbidin idi”.
“Ben
Abiş Ağanın büyük oğlu Muharremin torunuyum. Benim de adım Necmettin.”
“Maaremın toruni mi, ade bakalım,
olmaasın İsmet’ın çojuy.”
“Evet İsmet’in çocuğuyum. Biliyor musun?”
“Nije bilmem be, İsmet’le benim çojuum
ayni sınıfta okuylardi.”
“Bıldır Ali Gazda’nın çojuklari Sııri em
Ulvi da galdi.”
“Deyın bakalım şimdi ne içijenız kave, meyva suyi, raki”
Kalço amcanın tertemiz bir Rumeli
Türkçesi ile ve çok akıcı bir şekilde konuşması hepimizi şaşırttı. Şaşırdık ama
çok da mutlu olduk. Hiç durmadan
konuşuyor yeğenime Türkiye’deki köylülerini soruyor, ölenlere üzülüyor, kim
kimin amcası, dayısı, eniştesi, bacanağı, damadı tek tek sayıyordu. Özlediği
çok değerli bir oyuncağına kavuşmuş bir çocuk gibi sevincini haykırıyordu
adeta. Bir ara Eyvaz Aga Makedonca bir şey sorunca,
“Bırak be, benımle Türkçe konuş, zaten
Türkçe konuşacak insan bulamayım.” diyerek onu susturdu.
“Kalço amca sen nasıl bu kadar güzel
Türkçe konuşabiliyorsun?” diye sorunca:
“Abe sen ne deysın, ben duudum, büüdüm
ep (hep) bu dili konuştum.”
“Türkler buralardan göçeli elli yıl
oldu, bu kadar zaman nasıl unutmadın?”
“Oldi mi o kaa? Radoviş’ten Türk
çobanlar galıy be, onlarla konuşuyum. Em de Türk televizyalarına bakayim.“
“Kalço amca Türkler burada yaşarken siz
az idiniz, nasıl geçindiniz?”
Şöyle
bir iç geçirip bir an o eski güzel günlere giderek, en yumuşak ve duygulu
sesiyle konuştu:
“Çok isla (güzel) geçındık be, (h)iç
maraza çıkmaydi, ayri gayri yokti. Herkes birbirini sevey sayaydi, emniyet
vardi. Sabanımızı tarlada bırakıp gideydık. Kimse sunmaydi bile. Krıstiyan,
Müslüman kimse kimseye zarar vermezdi. Türkler çoktu biz azdık ama çok raattık,
çojuklarımız bile sizın okulunuza gideydi be, ama şimdi…”
“Türklerin yerine kimler geldi, nasıl
geçiniyorsunuz?”
“Türklerın yerıne Şoplar galdi. Ee,
geçınıyız işte! Kaba, vaşi (vahşi) insanlar, artık sabanlarımızı tarlada
bırakamayız (bırakamıyoruz) arkamızi dönsek çalaylar, keşke Türkler
gitmeseydi.”
“Şoplar da Hristiyan değil mi?”
“Abe Hrıstiyan ama insanlık yok, ak ukuk
(hak hukuk) tanımaylar. Bizim gençler küden (köyden) kaçaylar (kaçıyorlar)
artık.”
Kalço amca, hasret duyduğu yakınlarına
kavuşmuş insanların mutlu coşkunluğu ile bizi köyde gezdiriyor, hangi evin
hangi Türk’e ait olduğunu anlatıyor, daha önce yüzlerce koyun baktığı ama şimdi
boş olan ağılını gösterip eski güzel günleri yeniden yaşıyor adeta. Bu, seksen
yedi yaşında ama yaşına göre çok dinç, zihni berrak ihtiyarla başka bir ortamda
karşılaşsam veya onun milliyetini bilmesem bizden biri olduğuna kalıbımı
basardım. Ama o yine de bizden biri. Yalnız Türkçe konuşması ile değil, konuk
severliği ve bizim değerlerimizi yaşatıp, yaşadığı için de bizden biri.
Kalço amcayla bir yıl sonra bir defa
daha görüştük. Daha sonra gittiğimde öldüğünü öğrendim. Allah rahmet eylesin,
güzel insandı. Makedonların söyleyişi ile “dobar çovek”.
İsmet Dervent 60 yıl önceki sınıfında 2014 |
2014 yılında ablam ve rahmetli İsmet Dervent eniştem ile Köseler’e gidince Kalço amcanın ailesini de ziyaret ettik. Oğlu, gelini ve torunları bizi çok güzel ağırladılar. İçinde Kalço amcayla ilgili bir bölüm ve fotoğrafı bulunan “Çıkayım Gideyim Urumeli’ne” kitabımı oğluna hediye ettim. Çok memnun oldu. Babasının yerine bize köyü gezdirdi.
Bu geçici dünyada güzel insanlarla
tanışıp anı biriktirmek en büyük zenginliktir. Güzel Türkçesiyle bize gönlünü
açan ve de memleketimizin geçmiş hayatından bize kesitler sunan Kalço Amca bu
güzel insanlardan biridir. Onu tanıdığım için kendimi çok şanslı sayıyorum. Ruhun
sonsuza kadar huzur içinde olsun sevgili Kalço Amca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder