Veysel Erüstün hocamızla atölyede |
ARI KOVANLARI
Gazi Eğitim
Enstitüsü Resim Bölümünde ilk sınıflarda bütün atölyelerde ders gören
öğrenciler son sınıfa gelince iki atölye seçerlerdi. Modelaj, ağaç işleri,
mukavva işleri, metal işleri, karışık teknik ve örgü-dokuma atölyeleri
seçilebilecek atölyelerdi.
1970-71 öğretim yılı başında ben modelaj ve ağaç işleri atölyelerini seçtim. Bu atölyelerde değişik zamanlarda dönerli olarak ders gördük. Atölye değişince katılan arkadaşlar da değişiyordu. Böylece değişik arkadaşlarla aynı grupta olma şansı buluyorduk.
Ağaç
atölyesini seçmemin birinci nedeni marangozluğun benim için baba mesleği olması
idi. İlkokuldan itibaren babamın marangoz dükkânında çalıştığım için ağaç
işlerinden anladığım gibi, ağaçla uğraşmaktan büyük zevk alıyordum. Daha
birinci sınıfta ilk işimiz olan tuval çerçevesi yapımında gösterdiğim ustalık
ağaç işleri hocamız Veysel Erüstün’ün dikkatini çekmişti.
Ağaç
işlerini iyi bilmeme rağmen bu atölyeyi seçmemin bir nedeni de Veysel hocamızın
bilgilerinden faydalanarak, bu işi marangozluktan sanat boyutuna taşımaktı.
Öğrencilerin
atölyedeki makineleri kullanmaları yasaktı. Bu yasak herhangi bir yaralanma ve
kazaya karşı konmuştu. Makinede çekilmesi gereken parçaları hocamız çekerdi.
Bir gün hocamızın atölyede bulunmadığı bir sırada bir arkadaşımızın parçasının
acil olarak plânya makinesinden geçirilmesi gerekiyordu. Veysel Beyi bir türlü
bulamayınca makineyi çalıştırarak arkadaşımızın parçasını plânyadan geçirdim.
Makine sesini duyarak telaşla içeri giren hocamız benim makineyi kullanmama
dikkatle baktıktan sonra, önce makineyi izinsiz kullandığım için biraz kızar
gibi oldu. Sonra da bana acil durumlarda makineleri kullanma izni verdi.
İlk başta
herkes bazı ufak işler ve değişik oyma çalışmaları yaptıktan sonra, son iş
olarak büyük sayılabilecek işler yapılırdı. Her öğrenci kendine göre günlük
hayatta kullanacağı işler seçerdi. Yapacağımız işlerde kullandığımız bütün
malzeme okul tarafından karşılanıyordu.
Arı kovanı yapım ekibi. Soldan sağa; Ümit Yüksel, Ali İhsan Yönter, Hüseyin Şirvan, Yunus Özel |
Ben hangi işi yapacağımı düşünürken Yunus Özel arkadaşım beni heyecanlandıran bir teklifle geldi. Yunus, Sivas’ın Zara ilçesine bağlı Kaplan köyündendi. Bu köyde arıcılık yapılmasına rağmen ilkel kovanlar dışında kovan bulunmadığını söyledi.
“Ben kendi
başıma bu işin altından kalkamam. Sana çıraklık yapayım, senin nezaretinde iki
kovan yapalım. Kaplan köyüne örnek olarak götüreyim.” Dedi.
Yunus’un bu
toplumcu düşüncesinden çok etkilendim. Kendi kullanacağı herhangi bir eşyadan
vazgeçip köyünü düşünmesi çok güzel bir davranıştı. Ona da bu yakışırdı. Bana
da tabi ona yardım etmek düşerdi. Seve seve kabul ettim.
Yunus’un
teklifini hocamız Veysel Beye iletince çok duygulandı. Her türlü yardım vaadi
ile bizi yüreklendirdi.
Yunus’un Ankara
Arıcılık Enstitüsünden aldığı arı kovanı plânları ile işe başladık ki, Ümit
Yüksel ve Ali İhsan Yönter arkadaşlarımız da bize katılmak istediklerini
belirttiler. Her kovan için bir hayli malzemeye ihtiyacımız olacaktı.
Malzemeler o günkü sisteme göre okulun deposundan veriliyordu. Biz bu konuda
çok şanslıydık. Her türlü malzeme ve araç gereç devlet tarafından
karşılanıyordu. Veysel Bey kovanların sayısı dörde çıkınca biraz duraladı ama
gene de izin verdi.
Dört arkadaş,
büyük bir hevesle sıkı bir çalışmaya giriştik. Süre kısıtlı idi. Ders saatleri
dışında da çalışıyorduk. Kovanların masif ağaçtan yapılması gerekiyordu. Her
kovanın bir alt tablası, iki bölümlü gövdesi ve üst kapağı vardı. Ayrıca her
bölüm için yirmişer petek çerçevesi gerekiyordu. Dört kovan göz önüne alınınca
çok sayıda parçanın ölçülerine göre hazırlanması çok zaman alıyordu. Üstelik masif
ağaçtan oluşan gövde ve diğer parçaların kırlangıç geçmelerle birleştirilmesi
ve yapıştırılan parçaların kuruması için beklemek gerekiyordu. Sıkı bir
çalışmadan sonra plânlara uygun dört tane kovan ortaya çıkardık. Kovanları köyüne
götürmek üzere Yunus Özel arkadaşımıza teslim ettik.
Mezun olduktan
sonra Yunus’la ilişkimiz koptu. Gönül bağımız hiç kopmasa da uzun yıllar
bağlantımız olmadı. İnternetin ortaya çıkması ve yaygınlaşması ile görüşmeye
başladık. Telefon ve adres alışverişi yaptık.
Birkaç yıl
önce kargodan bir paket aldım. Paketi açtığımda içinde bal olduğunu gördüm.
Yunus Özel tarafından yazılmış notta, bu balın yıllar önce yaptığımız
kovanların balı olduğu yazıyordu. Çok duygulandım. Bu hayatımda aldığım en
tatlı baldı. Böyle güzel bir işte katkım olduğu için çok mutlu oldum. Veysel
Erüstün hocamızı rahmet ve özlemle andım.
HÜSEYİN SALİH BORA’NIN AĞAÇ İŞLERİ
Burada
Kıbrıslı şehit arkadaşımız Hüseyin Salih Bora’dan da söz etmek istiyorum. Biz iki
Hüseyin olarak çok yakındık. Bizi yakınlaştıran ortak insani değerlerimizin
yanında başka bir neden daha vardı. İkimiz de Türkiye dışındaki Türklerdendik.
O Kıbrıslı ben de Makedonyalıydım. Çok farklı ve güzel bir insandı, Kıbrıs
aksanı ile konuşmasına bayılırdık. Hüseyin Salih’te Türklük bilinci çok yüksekti.
Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyet değerlerine bağlı aydın bir arkadaşımızdı. Çok
güzel zamanlar yaşadık. Hayali cihan değer dediklerinden.
Hüseyin, ağaç
işleri atölyesinde, gürgen ağacından çok güzel bir büst ve kabartma oymuştu.
Yapılışlarının her aşamasına tanık olduğum bu kadın büst çalışmasını ve
kabartmayı eşyalarının çok olması nedeniyle Kıbrıs’a götüremedi. O Kıbrıs
şivesi ile
-Kıbrıs’a sen
gelin, Türkiye’ye ben gelim o zaman bu büst ve kabartmayı götürürüm. Diyerek
bana emanet etti.
Hüseyin
Salih, “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı” bünyesinde görev yapan bir “Kıbrıs Mücahidiydi”.
1974 Barış harekâtı başlayınca savaşa katıldı. Ne yazık ki ikinci çıkartmada
şehit oldu. Bana emanet bıraktığı çalışmalar elimde kaldı. Kırk yıl bunları
arkadaşımın emaneti olarak sakladım. O kadar yer ve ev değiştirmemize rağmen bu
eserleri ailece koruduk. Hep evimizin görünen bir yerinde gözümüzün önünde
tuttuk.
2011 yılında
Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden Yardımcı Doçent Aysun Alyunöz
Yonuk Hanım, “Gazinin Şehitleri” konulu bir proje üzerinde çalışmaya başlar.
Hüseyin Salih Bora’nın mezuniyet tezini bulup görünce etkilenir ve
araştırmasını arkadaşımız üzerinde yoğunlaştırır. Bu araştırma sırasında
oğlum Alper Şirvan’ın internette paylaştığı, “Ağaçtan Bir Büst ve Bir Adam:Hüseyin Salih Bora” başlıklı yazısını görünce beni buldu.
Böylece bir
video çekimi ve Hüseyin Salih’in çalışmaları ile bu projeye ben de katılmış
oldum. Kırk yıl özenle sakladığım ağaç büst ve kabartma Hüseyin Salih’in eşine
ve kızına ulaştırılmış oldu.
18 Mart 2011
Tarihinde Ankara Gazi Üniversite Mimar Kemalettin salonunda yapılan “Gazinin
Şehitleri” programında Hüseyin Salih Bora’nın eşi Şenay Hanım ve damadı Yusuf
Yönlüer ile beraber olduk. Şehidimizi rahmet ve özlemle andık.
Şimdi
rahmetli arkadaşıma görevimi yapmanın ve üzerimdeki emaneti yerine ulaştırmanın
huzurunu yaşıyorum.
Sevgili
arkadaşım Hüseyin Salih Bora ve bütün şehitlerimize Tanrı rahmet eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder