11 Aralık 2023 Pazartesi

GAZİ’DEN NOTLAR: VEYSEL ERÜSTÜN AĞAÇ İŞLERİ ATÖLYESİ

           

Veysel Erüstün hocamızla atölyede

ARI KOVANLARI

Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünde ilk sınıflarda bütün atölyelerde ders gören öğrenciler son sınıfa gelince iki atölye seçerlerdi. Modelaj, ağaç işleri, mukavva işleri, metal işleri, karışık teknik ve örgü-dokuma atölyeleri seçilebilecek atölyelerdi.

1970-71 öğretim yılı başında ben modelaj ve ağaç işleri atölyelerini seçtim. Bu atölyelerde değişik zamanlarda dönerli olarak ders gördük. Atölye değişince katılan arkadaşlar da değişiyordu. Böylece değişik arkadaşlarla aynı grupta olma şansı buluyorduk.

Ağaç atölyesini seçmemin birinci nedeni marangozluğun benim için baba mesleği olması idi. İlkokuldan itibaren babamın marangoz dükkânında çalıştığım için ağaç işlerinden anladığım gibi, ağaçla uğraşmaktan büyük zevk alıyordum. Daha birinci sınıfta ilk işimiz olan tuval çerçevesi yapımında gösterdiğim ustalık ağaç işleri hocamız Veysel Erüstün’ün dikkatini çekmişti.

Ağaç işlerini iyi bilmeme rağmen bu atölyeyi seçmemin bir nedeni de Veysel hocamızın bilgilerinden faydalanarak, bu işi marangozluktan sanat boyutuna taşımaktı.

Öğrencilerin atölyedeki makineleri kullanmaları yasaktı. Bu yasak herhangi bir yaralanma ve kazaya karşı konmuştu. Makinede çekilmesi gereken parçaları hocamız çekerdi. Bir gün hocamızın atölyede bulunmadığı bir sırada bir arkadaşımızın parçasının acil olarak plânya makinesinden geçirilmesi gerekiyordu. Veysel Beyi bir türlü bulamayınca makineyi çalıştırarak arkadaşımızın parçasını plânyadan geçirdim. Makine sesini duyarak telaşla içeri giren hocamız benim makineyi kullanmama dikkatle baktıktan sonra, önce makineyi izinsiz kullandığım için biraz kızar gibi oldu. Sonra da bana acil durumlarda makineleri kullanma izni verdi.

İlk başta herkes bazı ufak işler ve değişik oyma çalışmaları yaptıktan sonra, son iş olarak büyük sayılabilecek işler yapılırdı. Her öğrenci kendine göre günlük hayatta kullanacağı işler seçerdi. Yapacağımız işlerde kullandığımız bütün malzeme okul tarafından karşılanıyordu.

Arı kovanı yapım ekibi. 
Soldan sağa; Ümit Yüksel, Ali İhsan Yönter,
Hüseyin Şirvan, Yunus Özel

Ben hangi işi yapacağımı düşünürken Yunus Özel arkadaşım beni heyecanlandıran bir teklifle geldi. Yunus, Sivas’ın Zara ilçesine bağlı Kaplan köyündendi. Bu köyde arıcılık yapılmasına rağmen ilkel kovanlar dışında kovan bulunmadığını söyledi.

“Ben kendi başıma bu işin altından kalkamam. Sana çıraklık yapayım, senin nezaretinde iki kovan yapalım. Kaplan köyüne örnek olarak götüreyim.” Dedi.

Yunus’un bu toplumcu düşüncesinden çok etkilendim. Kendi kullanacağı herhangi bir eşyadan vazgeçip köyünü düşünmesi çok güzel bir davranıştı. Ona da bu yakışırdı. Bana da tabi ona yardım etmek düşerdi. Seve seve kabul ettim.

Yunus’un teklifini hocamız Veysel Beye iletince çok duygulandı. Her türlü yardım vaadi ile bizi yüreklendirdi.

Yunus’un Ankara Arıcılık Enstitüsünden aldığı arı kovanı plânları ile işe başladık ki, Ümit Yüksel ve Ali İhsan Yönter arkadaşlarımız da bize katılmak istediklerini belirttiler. Her kovan için bir hayli malzemeye ihtiyacımız olacaktı. Malzemeler o günkü sisteme göre okulun deposundan veriliyordu. Biz bu konuda çok şanslıydık. Her türlü malzeme ve araç gereç devlet tarafından karşılanıyordu. Veysel Bey kovanların sayısı dörde çıkınca biraz duraladı ama gene de izin verdi.

Dört arkadaş, büyük bir hevesle sıkı bir çalışmaya giriştik. Süre kısıtlı idi. Ders saatleri dışında da çalışıyorduk. Kovanların masif ağaçtan yapılması gerekiyordu. Her kovanın bir alt tablası, iki bölümlü gövdesi ve üst kapağı vardı. Ayrıca her bölüm için yirmişer petek çerçevesi gerekiyordu. Dört kovan göz önüne alınınca çok sayıda parçanın ölçülerine göre hazırlanması çok zaman alıyordu. Üstelik masif ağaçtan oluşan gövde ve diğer parçaların kırlangıç geçmelerle birleştirilmesi ve yapıştırılan parçaların kuruması için beklemek gerekiyordu. Sıkı bir çalışmadan sonra plânlara uygun dört tane kovan ortaya çıkardık. Kovanları köyüne götürmek üzere Yunus Özel arkadaşımıza teslim ettik.

Mezun olduktan sonra Yunus’la ilişkimiz koptu. Gönül bağımız hiç kopmasa da uzun yıllar bağlantımız olmadı. İnternetin ortaya çıkması ve yaygınlaşması ile görüşmeye başladık. Telefon ve adres alışverişi yaptık.

Birkaç yıl önce kargodan bir paket aldım. Paketi açtığımda içinde bal olduğunu gördüm. Yunus Özel tarafından yazılmış notta, bu balın yıllar önce yaptığımız kovanların balı olduğu yazıyordu. Çok duygulandım. Bu hayatımda aldığım en tatlı baldı. Böyle güzel bir işte katkım olduğu için çok mutlu oldum. Veysel Erüstün hocamızı rahmet ve özlemle andım.


HÜSEYİN SALİH BORA’NIN AĞAÇ İŞLERİ 

Burada Kıbrıslı şehit arkadaşımız Hüseyin Salih Bora’dan da söz etmek istiyorum. Biz iki Hüseyin olarak çok yakındık. Bizi yakınlaştıran ortak insani değerlerimizin yanında başka bir neden daha vardı. İkimiz de Türkiye dışındaki Türklerdendik. O Kıbrıslı ben de Makedonyalıydım. Çok farklı ve güzel bir insandı, Kıbrıs aksanı ile konuşmasına bayılırdık. Hüseyin Salih’te Türklük bilinci çok yüksekti. Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyet değerlerine bağlı aydın bir arkadaşımızdı. Çok güzel zamanlar yaşadık. Hayali cihan değer dediklerinden.

Hüseyin, ağaç işleri atölyesinde, gürgen ağacından çok güzel bir büst ve kabartma oymuştu. Yapılışlarının her aşamasına tanık olduğum bu kadın büst çalışmasını ve kabartmayı eşyalarının çok olması nedeniyle Kıbrıs’a götüremedi. O Kıbrıs şivesi ile

-Kıbrıs’a sen gelin, Türkiye’ye ben gelim o zaman bu büst ve kabartmayı götürürüm. Diyerek bana emanet etti.

Hüseyin Salih, “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı” bünyesinde görev yapan bir “Kıbrıs Mücahidiydi”. 1974 Barış harekâtı başlayınca savaşa katıldı. Ne yazık ki ikinci çıkartmada şehit oldu. Bana emanet bıraktığı çalışmalar elimde kaldı. Kırk yıl bunları arkadaşımın emaneti olarak sakladım. O kadar yer ve ev değiştirmemize rağmen bu eserleri ailece koruduk. Hep evimizin görünen bir yerinde gözümüzün önünde tuttuk.

2011 yılında Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden Yardımcı Doçent Aysun Alyunöz Yonuk Hanım, “Gazinin Şehitleri” konulu bir proje üzerinde çalışmaya başlar. Hüseyin Salih Bora’nın mezuniyet tezini bulup görünce etkilenir ve araştırmasını arkadaşımız üzerinde yoğunlaştırır. Bu araştırma sırasında oğlum Alper Şirvan’ın internette paylaştığı, “Ağaçtan Bir Büst ve Bir Adam:Hüseyin Salih Bora” başlıklı yazısını görünce beni buldu.

Böylece bir video çekimi ve Hüseyin Salih’in çalışmaları ile bu projeye ben de katılmış oldum. Kırk yıl özenle sakladığım ağaç büst ve kabartma Hüseyin Salih’in eşine ve kızına ulaştırılmış oldu.

18 Mart 2011 Tarihinde Ankara Gazi Üniversite Mimar Kemalettin salonunda yapılan “Gazinin Şehitleri” programında Hüseyin Salih Bora’nın eşi Şenay Hanım ve damadı Yusuf Yönlüer ile beraber olduk. Şehidimizi rahmet ve özlemle andık.

Şimdi rahmetli arkadaşıma görevimi yapmanın ve üzerimdeki emaneti yerine ulaştırmanın huzurunu yaşıyorum.

Sevgili arkadaşım Hüseyin Salih Bora ve bütün şehitlerimize Tanrı rahmet eylesin.

 

 

 

              

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder