Balkan savaşı öncesi Makedonya, bu toprakları bizden koparmak için çalışan Sırp ve Bulgar komitacılarının cirit attığı bir bölge olmuştur.
![]() |
| Yahya Kaptan (Yahya Kapetan) Heykeli. |
Komitacılar Hıristiyan halktan,
aydınlardan, öğretmenlerden, papazlardan çok yönlü destek alıyordu.
Komitacılar Osmanlı Devleti çekildikten
sonra da yıldırma faaliyetlerine devam etmişlerdir. Onların hedefi bu
toprakları Türklerden tamamen temizlemekti. Makedonya eskiden beri çok çeşitli
etnik unsurun beraber yaşadığı bir bölgedir. Osmanlı Devleti bu çeşitliliği
uyum içinde asırlarca beraber yaşatmasını bilmiştir.
Türk milleti, tarih boyunca dünyanın değişik coğrafyalarında kurduğu devletlerde hep farklı milletlerle barış içinde yaşama olgunluğunu göstermiştir. Onların kültürlerine, inançlarına saygılı olmuş, bazı kültürlerin yok olmasını engelleyerek günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ile
Makedonya’da uyum ve barış ortadan kalkmış, Balkan milletlerinin mücadele
arenası haline gelmiştir. Makedonya ve diğer Balkan ülkelerinde uyumun
bozularak terörün başlamasında, bu topraklarda gözü olan Rusya ile diğer Avrupa
ülkelerinin kışkırtmaları büyük rol oynamıştır.
Osmanlı döneminde Sırp ve Bulgar
komitacıları, kendi arlarında da çatışmışlardır. Sırplar Çetnik örgütü ile Sırp menfaatleri
için hem Makedonya’da hem de Kosova ve diğer bölgelerde faaliyet
gösteriyorlardı. Makedonya dışında, kuzeyde faaliyet gösteren Hırvatların gizli
örgütüne Ustaş deniyordu. Makedonya’yı Bulgaristan’a bağlamak isteyen Bulgarlar
da Kuşof denilen ajanları ve komitacıları ile hem Osmanlı Devleti hem de
Sırplarla mücadele ediyorlardı. Bu mücadele Balkan Savaşından sonra da devam
etti.
KÖPRÜLÜLÜ YAHYA KAPETAN (YAHYA KAPTAN)
1891 Köprülü-1920 Kocaeli.
Köprülü ve çevresinde bu Hıristiyan çetelere karşı mücadele eden bir de Türk çetesi vardı. Bu Köprülülü Yahya Kapetanın çetesiydi. “Kapetan” Makedonya’da çete reislerine verilen bir ünvandı. Yahya Kapetan Makedonya’da Sırp ve Bulgar çetelerine karşı yaptığı mücadeleyle onları yıldırmıştır.
Çocukluğumuzda,
Yahya Kapetan’ı büyüklerimizden hep dinledik. O, Köprülü ve köylerinde çok iyi
tanınan ve herkes tarafından bilinen bir kahramandı. Balkan Savaşı öncesi köyümüzün
ileri gelenleri (köyümüzün Uliceleri) Yahya Kapetan’la iş birliği yaparak köyün
güvenliğini sağlamışlar.
2006 yılında Doğu Makedonya’daki Türk
köylerinde Yahya Kapetan’ı sorduğumda oralarda hâlâ bilindiğini gördüm. Ağlayan
Bulgar çocukları Yahya Kapetan’la korkutulurmuş. Bu onun bütün Makedonya
Türkleri tarafından tanındığın gösteriyor. Sırp çeteleri de Yahya Kapetan’dan yılmış,
intikam almak için fırsat kollamışlardır. Bu yüzden Balkan Savaşı sonrası Çeltikçi’yi
basarak köyün ileri gelenlerinden on kişiyi katlettiler.
Yahya Kapetan Balkan Savaşında Edirne’nin Bulgarlardan geri alınmasında rol oynadı. 1. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaştı. Kurtuluş Savaşının başlangıcında, Atatürk tarafından Kocaeli bölgesinde görevlendirildi. Atatürk ile doğrudan görüşen sayılı insanlardandı. Kocaeli bölgesinde güvenli bir geçiş koridoru oluşturarak vatanseverlerin Anadolu’ya geçişini sağladı. 9 Ocak 1920 tarihinde Padişah yanlıları tarafından pusuya düşürülerek şehit edildi. Atatürk Nutuk’ta Yahya Kapetan’dan uzun uzun söz eder. Türkiye’de Kapetan, Kaptan olarak telaffuz edildiği için Yahya Kaptan olarak tanınır. Kocaeli’de Yahya Kaptan beldesinin adı Yahya Kapetan’dan gelmektedir. Burada bir heykeli, Anıtkabir Müzesinde de bir büstü vardır. Anıt mezarı Kocaeli’nin Gebze ilçesindedir.
![]() |
| Yahya Kaptan (Yahya Kapetan) |
Komitacıların öncelikle Türkleri
yıldırma eylemleri yaparken, kendi aralarında da güç mücadelesi yaptıkları için
Makedonya’da 1912’den sonra sırasıyla Sırp, Bulgar, tekrar Sırp ve tekrar
Bulgar dönemleri yaşanacaktır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da 1990’lara
kadar sürecek olan Tito’nun Federal Yugoslavya’sı geldi.
Balkan savaşından sonra buralarda
sahipsiz kalan Türkler çok zor günler yaşadılar. Devlet dairelerinde hala Türk
görevliler vardı ama yetkileri kısıtlıydı. Sırpların, onların yerini dolduracak
yetişmiş elemanları yoktu. Yetkileri kısıtlı da olsa bu görevlilerin varlığı o dönemde
Türkler için bir güven kaynağı olmuştur. Komitacılar yine faaliyetlerine devam
etmekteydiler. Bu faaliyetlerin en kanlısını da bizim köyümüz Çeltikçi’de
gerçekleştirdiler.
Çeltikçi
köyü önceleri aşağı ve yukarı köyler olarak biliniyor. Hatta aşağı köyün daha
büyük olduğu söyleniyor.
Balkan savaşı öncesi Komitacıların
saldırıları buralarda yaşayan Türk köylerini doğrudan etkilemiştir. Aşağı köy
Kaz Ovası mıntıkasında Topolka deresinin karşısında açık bir alanda
bulunuyordu. Yukarı köy bu düz alanı tepeden gören, geniş bir arazi parçasını
rahatlıkla kontrol edebilecek yüksekliktedir. Aşağı köye göre daha emniyetli
bir konuma sahiptir. Bu yüzden Aşağı Çeltikçi’nin (Dolno Orizari) tamamı Yukarı
Çeltikçi’ye (Gorno Orizari) taşınmıştır. Aşağı Köy bizimkilerin deyişiyle
“pusto kalmış” yani kimsesiz ve sahipsiz kalmış.
Aşağı köyden en son babamın dayısı Hüseyin
taşınmış. Hüseyin Dayı ve ailesi tahminen 1913 ya da 1914 yılına kadar Aşağı
köyde yalnız yaşamışlar. Bu yüzden ona “Aşaa küüli Üsiin demişler” (Aşağı köylü
Hüseyin). Oğlu Hasan Dervent de Aşaa Küüli Asan lakabıyla tanındı ve yaşadı. Bundan,
Balkan savaşından önce Hüseyin Dayı dışında köyün tamamının yukarı köye
taşındığını anlıyoruz. Bazı yaşlı köylülerimizin anlattığına göre Aşağı köydeki
camiin minaresi son zamanlara kadar uzaklardan görülecek kadar sağlamdı.
Aşağı köyden yukarı köye taşınmanın
başlıca nedeni, aşağı köyün savunmasız bir konumda olmasıdır.
Komitacılar, Balkan savaşı sonrasında
karşılarında ciddi bir güç kalmayınca faaliyetlerine yine gizli olarak, fakat
daha rahat bir şekilde devam ettiler. Birçok yere gece baskınları düzenlediler,
masum insanların canına kıydılar, ocakları söndürdüler. Bu dönemde Türklere
uygulanan tam bir yok etme faaliyeti idi. Amaç öldürerek veya kaçırtarak
Türkleri buralardan tamamen yok etmekti.
Balkan savaşı sonrasının kargaşa
havasından faydalanan Komitacılar köyümüzde de kanlı bir eylem gerçekleştirdiler.
Grubun başında bu yörede birçok kanlı eylemi gerçekleştirmiş olan Sırp Çetnik lideri
Yovan Babunski vardı.
Yovan Babunski (1878-1920), o dönmede Köprülü
(Veles) ve çevresinde Sırp yanlısı kanlı eylemler yapan zalim bir Çetnik
lideriydi. Aynı zamanda Sırp Krallığının adamıydı. Sırp devletinin kanlı
eliydi. Asıl adı Yovan Stoykov’dur. Babuna dağı civarında Martolsi köyünde
doğduğu için Babunski lakabını kullanmıştır. Babunski Türklerden başka Sırp
yönetimine karşı olan herkese zulmetmiştir.
Balkan
savaşından sonra Babunski Çetnikleri Kosova ve Makedonya’ya gönderildi. Sırp
Krallığına karşı başlayan Tikveş ve Bitola’daki (Manastır) ayaklanmaların
bastırılmasında görevlendirildi. Babunski, burada Bulgar sempatizanı yerel
halkı hedef alarak onlara zulmetti. Çok sayıda sivil insanı öldürttü. Çeltikçi
köyündeki kanlı eylemi de bu dönemde yaptı.
Babunski, Osmanlı döneminde hep yasa
dışı, aranan bir katil olarak yaşadı. Yalnız 1908’de çıkarılan genel aftan
faydalanarak kısa bir süre serbest kaldı. Ama kısa sürede eski kanlı
eylemlerine dönerek yine takibata uğradı. İlan edilen genel aflarla katil
komitacıların serbest kalması onların saldırılarına uğrayan Türklerde büyük
üzüntü ve hayal kırıklığı yarattı. Bu afların bir faydası da olmadı.
Komitacılar serbest kalınca aynı kanlı eylemlerine devam ettiler. Komitacı
teröristlerin affedilmesi yarar değil çok yönlü zarar getirdi. Bu yaşananlar
ortada iken, ne yazık ki şimdi de binlerce insanımızı öldüren bölücü terörist katiller
için af çalışması yapılmaktadır. Tarihten ders alınmaması çok acı.
Velesli bir Makedon arkadaşımın Yovan
Babunski hakkında gönderdiği bilgiler:
Jovan Babunski başlangıçta Bulgar voyvodasıydı, ancak "kim daha çok ödeyecekse" ilkesine göre Sırp voyvodası ve zalimi oldu.
O ve katilleri, Veles köyleri ve
Azot'taki köylerin (İzvor, Martolci, Omorani, Gabrovnik, Teovo, Sogle,
Bogomila, ...) halkı için korku ve titreme kaynağıydı.
Bütün Veles bölgesinde
Makedonların, Türklerin, Ulahların ve diğer milletlerin katilidir.
ÇETNİKLER ÇELTİKÇİ’DE
Babunski’nin Çetnikleri, bir gece Çeltikçi’ye (Gorno Orizari) geldiler. Ellerinde bir liste vardı. Köyün karanlık sokaklarında önceden belirledikleri evlere yöneldiler. İşlerini sessizlik içinde yapıyorlardı. Ellerindeki listeye göre köyün ileri gelenlerinden on kişiyi silah zoruyla topladılar. İçlerinde babamın dedesi Abbas Ağa da vardı. Bu on kişinin o dönemde köyün güvenliği için Bulgar ve Sırp çetelerine kan kusturan Yahya Kapetan ile iş birliği yapan köyün ileri gelenleridir. “Köyün Uluceleri”.
On kişiyi elleri bağlı olarak gecenin
karanlığında yürüterek Köprülü üstünden Vardar’ın karşı tarafına geçirdiler. Bugün
İştip karayolunun kuzeyinde kalan Çalışlar (Çoloşevo), Kumarlı (Kumarino) ve alt
taraftaki Karatmanlı (Karatmanovo) köyleri istikametine yöneldiler Burada ıssız
bir yerde bu on kişiye büyük bir çukur kazdırdılar. Silah seslerinin
duyulmasından korktukları için on kişiyi çukurun başında süngüleyip vahşice
katlederek kendilerine kazdırdıkları çukura gömdüler.
Bu eylemi gizli yapmalarının nedeni, Sırp
devletinden değil, Makedonya’daki Uluslararası gözlemcilerin duymasından korkmalarıdır.
Süngülenenlerden Hacıların Kara Hasan
(Necati Altınay’ın babasının amcası) süngüyü karnının yan tarafına ve koluna
yediği için ölümcül bir yara almamıştır. Sesler kesildikten sonra toprağı yavaş
yavaş eşerek çukurdan çıkmayı başarır. Köye dönmeye cesaret edemez. Hem Çeltikçi
çok uzaktır hem de bu yaralı haliyle köye ulaşması çok zordur. Sağ kaldığı
duyulursa komitacıların kendisini yaşatmayacaklarını düşünür.
Karatmanlı Köyü’nde bulunan akrabaları
aklına geldi. Karatmanlı’nın yakınlarında olduklarını biliyordu. Kan revan bir
halde Karatmanlı’daki akrabalarına ulaşır. Ulaşır ama ummadığı bir tepki ile
karşılaşır. Akrabaları, komitacılardan korkmaktadırlar.
Her şeye rağmen onu birkaç gün
saklarlar. Köprülü’de bulunan Yahya Kapetan’ın adamlarına ulaşırlar. Yahya
Kapetan’ın adamları, Kara Hasan’ı üç ay gizledikten sonra sınırı geçirip Selanik’e
ulaşmasını sağlar. Buradan da İstanbul’a geçirirler. Daha sonra kardeşleri ve
ailesi de Türkiye’ye göç eden bu aileden Salih Ağanın, biz 1955’te göç
ettiğimiz zaman İstanbul’da yaşadığını ve akrabaları ile buluştuğunu biliyoruz.
Bu olay o dönemde Türklerin ne kadar
sahipsiz ve savunmasız olduklarını nasıl sindirildiklerini, nasıl çaresiz
bırakıldıklarını bize açık bir şekilde anlatıyor. Yaşadıkları şaşkınlık ve
yılgınlığın en önemli nedeni Balkan Savaşı yenilgisidir. Yüzyıllarca hâkim
millet olarak yaşadıkları, vatan bildikleri bu topraklarda artık başka bir
milletin bayrağı dalgalanıyordu. Başka bir devletin egemenliği altına girmek
onlarda bir travma yaratıyor. Bu onlar için çok zor bir durumdu. Bu yeni duruma
uyum sağlamaları için zaman gerekiyordu. Bu şaşkınlık ilerleyen yıllarda
ortadan kalkmış ve her türlü baskıya rağmen haklarını aramışlardır.
Köylülerimiz şikâyet edecek makam
bulamıyorlar. Yovan Babunski gibi, arkasında Sırp devleti olan bir kişiden Sırp
Devletinin hesap sorması mümkün değildi. Kimi kime şikâyet etsinler. Hani bizde
bir söz var “yok kime ağlayalım”. O dönemde insanlarımızın yaşadığı bu
çaresizliği ve zulmü içimde hissediyor ve acı çekiyorum. Kanlı katillerin
yaptıkları yanlarına kâr kalıyor. Bütün katillere lanet olsun.
Bu katliamdan sağ kurtulan Hacıların Kara
Hasan dışında üç kişinin ismini tespit ettim. Bunlar; babamın dedesi yani benim
büyük dedem Kadın Abbas (annesinin adı Kadın olduğu için Kadının Abbas veya
Kadın Abbas denirmiş) Gogole Hasan’ın (Hasan Çeltik) babası Fettah Çavuş ve
Halim Kâhya’dır. Diğerlerinin isimlerini, ne yazık ki bilen çıkmadı. Bu on
masum kişi, sadece Türk ve Müslüman oldukları için vahşice katledildiler. Bu
yüzden onlar bizim aziz şehitlerimizdir. Allah hepsine rahmet eylesin.
Yovan Babunski, Türklerden başka,
Makedon, Bulgar ve Arnavutlara karşı da insanlık dışı eylemler yapan, kadın,
çocuk demeden silahsız ve savunmasız insanları bile öldüren kanlı bir katildir.
Bütün kaynaklar onun nasıl acımasız bir katil olduğunu yazıyor.
Dedem Abbas Ağa ve diğer Çeltikçililer
işinde gücünde masum köylülerdi. Hepsi birer aile babasıydı. Sırp cani Babunski,
onları sadece Türk oldukları için öldürmüştür.
Fakat ne yazık ki, Sırplar böyle bir
cani için Veles’te (Köprülü) bir anıt yaparak onu ödüllendiriyor. Bu, insanlık
adına vicdanları sızlatan, utanılacak bir durumdur.
İkinci dünya savaşında Almanların
müttefiki olarak Veles’e (Köprülü) gelen Bulgarların ilk yaptıkları iş, bu utanç
anıtını yakıp yıkmak oldu. Yovan Babunski’nin kemikleri mezarından çıkarılarak
Vardar nehrine atıldı. Katilin bir mezarı bile kalmadı.
Bulgarlar bunu, bu caninin kendi
insanlarına yaptığı kötülüklerin intikamını almak için yaptılar. Kaderin
cilvesi, o dönemde bir numaralı Türk düşmanı olan Bulgarlar, bunu yaparak
Türklerin de intikamını almış oldular.
HÜSEYİN ŞİRVAN – 2025 BURSA


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder