2 Aralık 2022 Cuma

TEKRAR ÇELTİKÇİ’DE 2

 ÇELTİKÇİ SOKAKLARINDA BİR GEZİNTİ


16 Kasım 2022 Salı günü, doğduğum ve sekiz yaşımdan beri ayrı kaldığım köyümün sokaklarında dolaştım. Şimdi köyümün resmi adı Gorno Orizari (Yukarı Orizari), Makedonlar Orizari, burada yaşayan Boşnaklar ise Orizare diyorlar. Ama bizim için köyümün adı hep Çeltikçi’dir.

Sabah, altmış yedi yıl aradan sonra köyümde uyumanın huzuru ve hoşluğu ile uyandım. Hane halkı daha uykudayken işime gider gibi sessizce dışarı çıktım. Gördüğüm insanlarla selamlaşarak, bazılarıyla hal hatır sorup konuşarak köyümün sokaklarında gezmeye başladım.

Hasan Dayımın evinin bu günkü hali. 

Hasan dayımın evi bizim eve çok yakın. En yakın komşuları Müslim Dede ve Alo Yaşar’dı. Az yukarıda Beytullah dedenin evi bulunuyordu. Bizim ev tarafında da Berber Hüsnü’nün (Hüsnü Gürsaç) evi vardı. Harmanardı’na doğru en son ev Kolo İbo’nun eviydi. Müslüm Dedenin oğlu Yaşar Çeltik ve Hasan dayı İzmir Mersinli’de ilk evlerini yan yana yaptırarak Türkiye’de de komşu oldular.

Bayıra doğru giden diğer yolda eskiden bizim evin portası (büyük kapı) vardı. Bizim ev ve aynı avludaki babamın amcası adaşım, Hüseyin Şirvan (Kara Üska) amcamın evi yıkılınca bizim portanın olduğu yere bir duvar çekmişlerdi. Şimdi ise bizim iki kanatlı, arkadan kol demirli ve kiremit çatılı kapımızın yerinde ferforje bir kapı ve gerisinde bir otomobil garajı bulunuyor.

Portamızın şimdiki ve eski hali.
Portanın eski fotoğrafını rahmetli Necibe 
ablam ve eniştem çektirmiş. 1997

Portamızın karşısında İzmir Çamdibi’nde yaşayıp ölen, muhtar ve bakkal Ayet Agamın (Ayet Çalışkan) evi bulunuyor. Ayet Aga bizim en yakın komşumuzdu. Biz kapıdan çıkınca onları, onlar kapıdan çıkınca bizi görürdü. Bu yüzden aramızda çok eskilere dayanan kuvvetli bir hukuk ve dostluk vardı. Bu dostluk Türkiye’de de devam etti. Ayet Aganın evinin üst tarafında Macur Rahman’ın, alt tarafında ise Veli Kâhyaların evi vardı. Evimizin bayıra doğru üst tarafındaki ev, Fatime halamın kayınpederi Toska Sülo'nundu. (Süleyman Şahin). Daha yukarıda Sali Çavuşların (Zeynel ve Hüseyin Paşolar), Çuçul İbo'nun ve Hacıların Aki Aganın (Hakkı Altınay) evleri vardı. En yukarıda da bizim samanlıklarımız ve harman yerimiz bulunuyordu. Bayıra çıkarken sağ tarafta Elmas Dedenin evi ve bu evin önünde büyük bir karaağaç ile pınar vardı. Aki Aga ve oğlu Necati Altınay, babamın yakın dostlarıydı. Necati Aga, yıllar sonra Prizren’de karşılaştığımızda, “ben babanın baş arkardaşi Nejati” diyerek kendini tanıtmıştı.

Buradan küüçüne doğru yürüdüm. Küüçünde, eski kooparasyayı  (devlet bakkalı) geçince anneannem Kadıncık Nenemin sokağına girdim. Çocukken bu sokağa çok gelirdim. Hem Kadıncık Nenemin hem de Mitko Abbas dayımın evi bu sokaktaydı.  Meçoların evlerinin de bu sokakta olduğunu biliyorum.

Kadıncık Nenemin sokağı.

Bu sokakta biraz ilerleyince kerpiçten yapılmış bir dam gördüm. Eski Türk evleri yıkılarak yerine yeni evler yapılmış, çok az Türk evi günümüze ulaşmış. Ama kerpiç dam ve samanlıkları yıkmayıp kullanmaya devam etmişler. Yolun karşısındaki bir evde oturan Boşnak Ahmet Şabanov beni çok sıcak karşıladı. Hal hatır sordu. Israrla evine davet etti ve kahve ikram etti. Kerpiç binanın Mazlum Agaya ait olduğunu söyledi. Mazlum Aganın evinden önceki evin Kadıncık Nenemin olduğunu zannediyorum. Kadıncık nenemin evinin karşısındaki evin Demir Agaya, onun ilerisindeki evin de Veli Agaya ait olduğunu anlattı Ahmet Şabanoğlu Demir Aganın Türkiye'de fırıncılık yaptığını biliyor. Nevzat ve Sabit'in babası Çerkez Demir Aganın Mersinli'de simit fırını vardı. Demir Aganın babası Çerkez Rahman’dı. Çerkez Rahman, Babamın babası Hasan Dedemin yakın arkadaşıydı. Sesleri güzel olduğu için, beraber çok güzel ilahi okurlarmış. Onun evinin ilerisindeki evin Meço Veli'ye  ait olduğunu öğrendim. Ondan sonra da babamın halası Emine Şirvan halanın damadı Meço Hasan'ın evi bulunuyor. Meço Hasan enişte ile İstanbul'da çok muhabetimiz oldu. Memleket aşığı çok temiz bir insandı. Rüyalarında hep memleketi gördüğünü anlatır, köyüne büyük bir özlem duyardı.    

Mazlum Aganın kerpiç damı.

Buradan Harmanardı’na doğru yürüdüm. Harmanardı tamamen evlerle dolmuş. Bizim zamanımızda Harmanardı’nda kerpiç dökülen, kerpiç kuyuları ve büyük boşluklar vardı. Sağ tarafta ufukta Muto'nun çeşmesi denilen yer var. Buradan Köprülü'ye kestirme gidilirdi. Sol tarafta ileride tepenin ardında Hiristiyan köyü Raştana bulunuyor.
Harmanardı'ından Raştana ve Muto'nun Çeşmesi.

Buradan kabristana yöneldim. Halveti türbesinin yan tarafındaki boşlukta bulunan Hasan Dedemin ve annesi Züra (Zühre) nenemin mezarlarına uğradım. Bu çilekeş ana oğul yan yana yatıyorlar. Oradan Koru Baba ve diğer türbeleri ziyaret ettim. Köyümüzde yaşayan Müslüman Boşnaklara mezarlarımızı ve türbelerimizi korudukları için teşekkür borçluyuz. Diğer köylerdeki Türk mezarlıklarının hali içler acısı. Bizim mezarlığımız her yönden korunduğu için çok iyi durumda. Bunu Boşnak kardeşlerimize borçluyuz. Allah razı olsun.  

Rıfat Agaların evi

Geçen Ağustosta geldiğimde Küüçünden mezarlığa giderken sağ tarafta eski bir Türk evi görmüş fotoğrafını çekmiştim. İzmir’de yaşayan değerli köylüm Ali Aktunç, bu evin ana tarafından dedesi, köyümüzün ileri gelenlerinden Rıfat Agaya ait olduğunu bildirdi.

Sonra türbeler hizasında köyün Damdere tarafındaki bir sokağa girdim. Bu sokakta hiç bozulmamış, sağlam kalmış özgün bir Türk evine rastlayınca çocuklar gibi sevindim. Ahşap tırabzanlı çardağı ve içten ahşap merdiveni ile taştan iki katlı bir yapı. Taşlar ahşap hatıllarla desteklenmiş. Tam bir eski Türk evi. Şu anda kimse oturmuyor. Çardağına tütünler asılmış. Orada bulunan bir Boşnak arkadaş, evin Boşnak sahibinin Almanya'ya gittiğini, köye dönmediğini bu yüzden evin bu haliyle kaldığını anlattı. Yaptığım araştırma sonunda bu evin babamın çok yakın arkadaşı, Miko ve Kel Üsiin lakaplı Hüseyin Dönmez'e ait olduğunu söyleyenler olsa da, onun evinin köy meydanına baktığını öğrendim. Ama çardağı ve genel görünüşü ile Hüseyin dayının evine benzediği kesin. Artık köşesinden ve çatısından yıkılmaya başlamış ne yazı ki. İzmir'de yaşayan değerli köylümüz Dr. Şaban Acarbay'dan bu evin, köyümüzün "Bayrolar" lakaplı ailesine ait olduğu bilgisini aldım.


Buradan aşağı doğru yürüdüm. Biraz aşağıda dayım Hüseyin Çeltik’in kayınpederi Gogole Hasan'ın (Hasan Çeltik) evi vardı. Alt kattan ikinci kata çıkan merdiveni ve çardağı ile bu gün gördüğüm eve çok benziyordu. Çocukluğumda o çardağa çıktığımı hatırlıyorum. Yıllar önce fotoğraflarını çekmiştim. İyi ki çekmişim, şimdi yıkılmış ve yerine çok zevksiz betonarme bir bina yapılmış. Buradan aşağı doğru gidince Damdere denilen yerden kestirme olarak Kazova’sına inilirdi. Damdere’de renk renk çiçekleri olan afyon tarlamızı hatırlıyorum. Yukarı doğru giderek Küüçüne çıktım ve okula doğru yöneldim.

Çeltikçi İlkokulu

Okulun inşaatı 1945 yılında başlamış, 1947 yılında bitmiş. Köyümüzde ilkokul eğitimi, 1945 yılından 1947 yılına kadar caminin bir odasında Köprülülü Ahmet Hoca tarafından yapılmış. Ben de 1954 yılında bu okulda birinci sınıfı okudum. Şimdi terk edilmiş ve çok kötü durumda. Her gelişimde daha kötü buluyorum. Okulun alt tarafındaki yoldan ilerledim. Bu yolda babamın halası Emine halanın yani Gogiş Ali (Ali Şirvan) dayımın evi vardı. Hangi ev olduğunu kestirmedim.

Okulun arka tarafında önünde ufak bir çardağı olan eski bir Türk evine rastladım. Kime ait olduğunu bulamadım. Bir de az ileride çatısı çökmüş, sadece duvarları kalmış kerpiçten bir dam kalıntısına rastladım. Buradan, okulun arka tarafına, ortasında bir pınar bulunan ufak meydana geçtim. Hüsnü dayımın evinin bulunduğu sokaktan yürüyüp Odaönü'ne ulaştım. Eskiden Hasan dayımın, şimdi Muradin Begoviç'in olan eve geldim. Neyi aradığımı anlayan Muradin Bey, beni sokağın az ilerisinde, harmanardı tarafında bulunan eski bir Türk evine götürdü. Biraz yenilenmiş bir ev, Hasan dayımın Almanya’da yaşayan kızı Hatice Abiş Ablam, eskiden Harmanardı’na doğru son evin köylümüz Kolo İbo’ya ait olduğunu söyledi. Bu ev belki de Kolo İbo’nun evidir.  

Kerpiç dam kalıntısı

Değişik lezzetlerden oluşan harika bir kahvaltıdan sonra bu güzel insanlarla vedalaştım. Bana gönüllerini ve evlerini açtıkları için ne kadar teşekkür etsem azdır. Allah razı olsun. Onlar sayesinde doğduğum köyde harika zaman geçirdim. Buradan, benliğimi saran çok hoş bir huzur ve mutlulukla ayrıldım. Makedonya’nın havası hem bedenen hem de ruhen bana hep çok iyi geliyor. Ama köyümde vakit geçirmek çok farklı bir duygu ve güzellik benim için.
Muradin Begoviç'in yaptığı harika çalışma.
Benim için çok güzel bir hediye oldu.

Begoviç ailesi ile aramızda bir gönül köprüsü kurulduğunu hissediyorum. Tekrar görüşmeyi ve onları Bursa’da ağırlamayı istiyor ve umuyorum.

Bu yazının birinci bölümünü okumak için lütfen tıklayın.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder