KARAMUSLİ YOLUNDA
Karamusli yolunda Boyacı yokuşu |
15 - 16 Kasım 2022 Salı ve Çarşamba günleri yine köyümdeyim. İlk gün Karamusli yolunda, ikinci gün Çeltikçi sokaklarında gezinerek yetmiş yıl öncesine gittim.
Çeltikçi, Köprülü'ye yürüme mesafesinde olan bir köydür. Şimdi daha da yakınlaşmış, çünkü Köprülü bizim köye doğru büyümüş.
Çocukluğumdan itibaren köyümü hep
rüyalarımda gördüm. Taa 2004 yılına kadar... 2004 yılında göçten sonra köyüme
ilk defa dönüp, dünya gözüyle tekrar gördükten sonra bir daha rüyalarıma hiç
girmedi.
On sekiz yıldır köyüme hep günü birlik ziyaretler yaptım. Çok sayıda video ve yüzlerce fotoğraf çektim. Köyümün her tarafını gezdim ayrıca köyün dışında olan hatırladığım yerleri de arayıp buldum. Yukarı Çeşme, Damdere, Kazovası, deremiz Topolka kenarı, Paşa Köprüsü ve tünelleri defalarca gezdim. Ama Karamusli’ye gitmek kısmet olmadı.
Karamusli yolu ve tarlalar. |
Bu defa köyümde daha çok vakit
geçirmek ve bir gece kalıp uyumak istiyorum. Babamın dayısının oğlu Aşaa Küülü
Hasan (Hasan Dervent) dayımın evinin şimdiki sahibi Muradin Begociç’in ile
iletişim kurup Hasan Dervent’in akrabası olduğumu, köyde bir gece kalmak
istediğimi bildirdim. Muradin Bey hiç tereddüt etmeden isteğimi kabul etti.
Kendisine minnettarım. Benim için çok heyecanlı bir gece olacak. Duygularımı
anlatmam çok zor.
Hasan dayı göçten bir müddet
sonra, evini sattığı Begoviç ailesine misafir oldu. Bu güzel aile ile kurduğu
samimi ilişki sayesinde bu ziyaretleri birçok kere tekrar etti. Eski evine
misafir olup hem köyde, hem de Köprülü’de geziniyordu. Ömrünün kırk yılını burada geçirdiği için, Köprülü’de Türk ve Makedon birçok arkadaşı
vardı. Buralarda gezerek mutlu olduğunu hatıralarını tazelediğini söylerdi. Bir
keresinde Karamusli’de Katır Taşı mevkiine gittiğini, Katır Taşına oturup hem
ağladığını hem de türküler söylediğini anlatmıştı. Burası Partizanlara katılmaya gittiğinde
ailesi ve babamla vedalaştığı yerdi.
Karamusli yolundan Çeltikçi. |
Salı günü, Muradin Bey, beni Köprülü’den aldı. Hane halkı tarafından çok sıcak karşılandım. Hasan dayı bu aile üzerinde çok güzel bir etki bırakmış. Hiç yabancılık çekmedim. Çoğu üniversite mezunu, okumuş yazmış çok güzel insanlar. Makedonca çok rahat anlaştık. İslami terimler Boşnakçada Türkçeye yakın bir şekilde kullanılıyor. Bunun dışında ev düzeni yemek adetleri ve yaşama biçimi olarak çok ortak noktamız var. Farklı olan sadece dilimiz.
Öğleden sonra dolaşmak için çıktım. Aklımda hep Karamusli var. Köyümde bazı noktalar hafızamda kuvveti bir şekilde yer etmiş. Okula başlayacağım yaz bostan beklediğim Yukarı Çeşme, Porsulana fabrikası yanında giisi (çamaşır) yıkadığımız dere kenarı ve onun ilerisinde bulunan Paşa Köprüsü, tüneller en çok hatırladığım yerlerdi. Bu yerleri defalarca gezdim. Değirmenimizin bulunduğu Karamusli mevkii de hiç unutmadığım bir yerdi ama şimdiye kadar hiç gidemedim. Yolunun çok dar ve ancak traktörle gidilebilir olması gitmemi engelledi. Bu defa Karamusli'ye doğru yürümeye karar verdim. Karamusli Hasan dedemin değirmeninin ve bir çeltik tarlamızın bulunduğu yerdi. Değirmen ve çeltik tarlamız adı Topolka olan deremizin karşı kıyısında bulunuyordu. Karşıya ahşap bir Köprü ile geçilirdi. Yağmurla kabaran derenin zaman zaman yıktığı köprü her defasında yenilenirdi.
Değirmenin taşlarını döndüren
çarklar değirmenin altında idi. Burada hızla akan dere suyu çarkları çevirirdi.
Çocukluğumda babamın, çarkların olduğu yere girip tamirat yaptığını
hatırlıyorum.
Burası ile ilgili hiç
unutamadığım ve bugün de çok iyi hatırladığım hatıralarım var.
Karamusli'deki çeltik tarlamıza öküzlerin çektiği araba ile giderdik. Yolun bazı yerleri çok dar ve iki tarafında yüksek yamaçlar olan bir tünel gibiydi. bazı kısımlarda oldukça dik yokuşlar vardı. En dik yokuş, Boyacı Yokuşuydu. Köye dönüş yönündeki bu yokuşta öküzler arabayı çekerken zorlanırdı. Yolun bu kısımlarını görünce adeta yetmiş yıl öncesine gittim. İki öküzün çektiği arabanın gıcırtılarını duyar gibi oldum. Çocukluğuma geri döndüm. Hüzünle karışık çok farklı bir duygu…
Karamusli yolunda tarlalar. |
Karamusli'deki tarlamıza gittiğimiz zaman çeltik tirlerinin (su dolu bölmeler) kenarlarında bulunan dut ağaçlarından dut (bobolka), aşısız erik ağaçlarından sarı, kırmızı renkli erik yerdik.
Yine çeltik tarlasında ot alma
işi yapılan bir gün, öğleden sonra karnım acıkmış olacak ki ekmek istedim. O gün
öğlende bütün ekmek tükenmiş. Ama ben yoktan anlamıyor, sürekli ağlayarak ekmek
istiyordum. Daha okula gitmiyordum. O gün babam yoktu, annem ağlamalarıma dayanamadı ve erken dönmeye
karar verdi.
Değirmenimiz tarlamızın hemen yanındaydı. Bir Arnavut değirmenci işletiyordu. Tam gidecekken değirmenci dumanı tüten koca bir ekmekle çıka geldi. Benim ağlamalarımı duyan değirmenci alelacele ekmek pişirmiş. Ben sevinçle sıcak ekmeğe saldırdım. Annem olmaz, tarlasına gitsin gelsin öyle yersin diyerek sıcak ekmeği yememi engelledi. Ekmeği çok sıcak yememek için "tarlasına gitsin gelsin" diyerek zaman kazanıyorlardı. Böylece ekmek yenecek sıcaklığa gelmiş oluyordu. Bu "tarlasına gitsin gelsin" adetini Merzifonlu bir öğretmen arkadaşımdan da duydum. Onlarda da pilavı çok sıcak yememek için tarlasına gitsin gelsin kuralı varmış. Bu adet Balkanlarda ve Anadolu'da uygulanan eski bir Türk adeti olmalı.
Karamusli yolunda tarlalar. |
Karanlık basmaya başlayınca Karamusli'ye doğru yüksek bir tepeye oturup o günlere döndüm. Pirinç tirlerinde su içinde gün boyu yabani otların yolunması oldukça yorucu bir işti. Yolunan otların tir kenarlarına taşınması da öyle. Yediğimiz dutları ve erikleri düşündüm. O dumanı tüten ekmeği ve iyi kalpli değirmenciyi, arabayı hazırlayıp eve doğru yola çıkışımızı gözümün önüne getirdim. Araba ile eve dönüşümüzü ve o zorlu yokuşu çıkışımızı adeta yeniden yaşadım. Yine bütün benliğimi bir hüzün sardı. Ağlamaklı oldum. Bu ata topraklarından uzaklarda ömür tüketmek zorunda kaldığıma yandım. Kaderin bir cilvesi Türkiye’de birçok yerde yaşadım. Yalnızlık duygusu hiç yakamı bırakmadı, kendimi çoğu zaman boşlukta ve gurbette hissettim. Hep buraların özlemini çektim. Şimdi de atalarımızın asırlarca yaşadıkları bu yerlerin artık bizim olmadığı gerçeği içimi acıtıyor. Ne yazık ki bunları yaşamak bizim kuşağımızın kaderiymiş.
Karamusli yolunda güvem dalları. |
Karamusli yolunda, bir yamaçta bulduğum “güvem” meyvesi, benim için ayrı bir sürpriz oldu. Bizim burada "güvem" dediğimiz, yaban mersini meyvesi. Çocukluğumuzda bunları toplar, ağzımızı burmasına rağmen yerdik. Bu meyveyi bulduğum için çok sevindim. Şeker hastalığına iyi geldiği için eşim için pazardan aldığım bu meyveden bir miktar topladım. Çeltikçi'den eşime güvem götüreceğim için mutlu oldum. Güvem, bizim evde çok konuşulur çünkü eşim sürekli güvem kelimesini unutur.
Karmusli’ya
giden yolun iki tarafında değişik bölmeler halinda, bir tablo gibi bereketli
tarlalar uzanıyor. Bu tarlalar bir zamanlar bizim insanlarımız tarafından
işleniyor ve her türlü ürün yetiştiriliyordu. Çeltik tarlalarımız ise Karamusli’den
Kazovasına kadar dere kenarının iki yakasında bulunuyordu.
Birden karşı tepede bir koyun sürüsü belirdi. Ürünü kaldırılmış tarlalarda otlayan ve sanki hepsinin boynunda çıngıraklar olan bir sürü bu. Akşamın alaca karanlığında çıngırakları ile adeta bir saz eserini notasına göre çalıyorlar. Çobanların bağrışmaları ve köpek sesleri müziğe eşlik ediyor. Aklıma, gençlik yıllarında kendi sürümüzü otlatan babam geldi. Babam bu çobanlık günlerini nasıl özlemle anlatırdı.
Karamusli yolunda koyun sürüsü. |
Akşam olmuş köyün ışıkları
yanmaya başlamıştı. Sanki burada yaşıyormuşum da Karamusli'deki işimi bitirmiş evime
dönüyordum. Mezarlık tarafından acele etmeden küüçüne (köy meydanı) doğru
yürüdüm. İnsanlar evlerine gitmek için aceleyle yürüyordu. Hiç tanıdık sima yoktu ve
Türkçeden başka bir dil konuşuluyordu. Burası benim köyümdü ama benim insanım
yoktu. Bu gerçek yine içimi acıttı.
Camiyi geçip, küüçünden Odaönü
meydanına doğru seğirttim. Odaönü köşesinde bulunan evimizin soluna doğru dönünce
Aşaa Küüli Hasan (Hasan Dervent) dayımın evine ulaştım. Buraya gelene kadar
köyümün gece fotoğraflarını çektim.
Çeltikçi'nin gece hali. |
Begoviç ailesi beni aynı sıcaklıkla karşıladı. Hasan dayı, gide gele bu insanlar üzerinde harika bir etki bırakmış. Hasan dayıyı anlata anlata bitiremiyorlar. Buna hiç şaşırmadım. Ailemizin büyüğü ve köyümüzün sayılan sevilen bir kişisi olan Hasan dayı, tam bir gönül adamıydı. Bana da Hasan dayıma gösterdikleri itibarı gösterdiler. Küçüğü, büyüğü bütün aile beni yakın bir akraba gibi ağırladı. Muradin Beyin torunları, Ahmet ve Sümeya bana dedeleri gibi sarıldılar. Bütün aileye minnettarım. Allah razı olsun.
Muradin Beyin torunları Sümeya ve Ahmet ile. |
O gece yatağıma heyecanla girdim.
Altmış yedi yıl sonra köyümde uyuyordum. Defalarca uyandım. Nerede olduğumu
anlamaya çalıştım. Her seferinde heyecanlandım. Yıllardır geldiğim memleketimde
çok güzellikler yaşadım, karşıma hep iyi insanlar çıktı. Bugün yaşadıklarım,
daha önce yaşadıklarımdan çok farklı ve güzel oldu benim için.
Yazının devamını okumak için lütfen tıklayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder