8 Mart 2024 Cuma

KÖPRÜLÜ’DEKİ ÖMER SEYFETTİN


Ömer Seyfettin, Balkan Milletlerinin milliyetçilik ve bağımsızlık mücadelelerinin doruk noktasına çıktığı dönemde yaşadı. (11 Mart 1884- 6 Mart 1920)

Makedon yazar Lyupçe Denev Ömer Seyfettin’in Köprülü’de (Veles) beş yıl görev yaptığını ve burada bir günlük tuttuğunu yazıyor.

Makedonya hudutlarında komutan olarak görev yapması, Ömer Seyfettin’in ruhunda var olan milliyetçilik duygusunun gelişip serpilmesine yol açtı.

Köprülü Makedonya’nın ortasında, o dönemde siyasi olayların merkezinde olan bir şehirdir. Köprülü’de yaşadığı yılların Ömer Seyfettin’in duygu ve düşünce dünyasına  etki ettiği açıktır.

                “Madem ki Türküz, o halde Türk görür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi yazarız.”

Velesli bir Makedon yazar Ömer Seyfettin’i her yönüyle tanıyıp benimsiyor. Aynı zamanda onu Köprülülü bir hemşeri olarak kendinden sayıyor. Onu, Makedonya ve Türkiye’yi birbirine bağlayan bir kültür köprüsü olarak görüyor.

Lyupçe Danev’in yazısından bölümler:

Ömer Seyfettin Veles (Köprülü) halkı için önemli bir kişidir.


Ömer Seyfettin, Veles Türk garnizonunda teğmen olarak beş yıl geçiren genç bir Türk devrimci, şair ve hikâyecidir. Ömer Seyfettin gençlik coşkusuyla 1909'da Veles'ten İstanbul'a, Jön Türk Devriminde savaşmak üzere ayrıldı.

Ömer kişisel bir günlük tuttu ve taburuyla Jön Türklerin idealleri için savaşmaya gittiği ana kadar Veles'te meydana gelen tüm olayları anlattı. İşte onun Veles'teki bir açıklaması:

               "Tanrım, şehir saati zamanı doğruladı. Çeşmenin yanından geçtim. Büyük Kavak Meydanı'nda her zamanki gibi köpekler havlamaya başladı. Gölgeler karanlıktan ve gökyüzünde yanan yıldızlardan doğar.

Vardar, bilinmeyen günlerden beri olduğu gibi aşağı akıyor. Yüzyıllar önce, yeniden yaratılamayan tarihi bir kutsallıkla, nehir değirmen duvarlarında ağlıyor, dalgaları bu hüzünlü geceye sesler ve ürpertiler saçıyordu.

Romanların terkedilmiş dükkânları tuhaf bir hayat sergiliyor. Kapaklarındaki çatlaklardan soluk ışıklar yayılıyor. Yarın cuma. Bu dükkân sahiplerinin her biri, atalarının ruhları adına örslerine yanan bir mum koyacak!”

Başka bir yerde şunları yazdı:

“Üsküp'ten buraya, Köprülü'ye özel bir tren geldi. Burada Köprülü'de bir manastır var.  Bugün manastırda kutlama yapılacak. Günün tüm gözlemlerini yazdım. Şimdi dışarıdakilere katılacağım ve manastırı ziyaret eden müminlerin geçit törenini izleyeceğim.

Askerler, kutlama alayını manastırın önüne kadar takip edecekler, görevlerini yerine getirmeleri için onları orada bekleyecekler ve bir süre sonra onlar karakola geri dönecekler. Bunu neden yapıyoruz?

Müslüman olmasalar da imanları kuvvetli! O gün buraya geliyorlar çünkü azizlerine inanıyorlar. Buna saygı duymak zorundayız.

İnanç her dinde kutsaldır ve gerçek insan nitelikleri her yerde evrenseldir.” Ömer bunu görüyor ve çok iyi biliyordu!

Günlüğünün son cümleleri aslında Veles'e vedasıdır:


"Bugün Cuma. Gönüllüler geliyor. Yedek Tabur harekete geçiyor. Taburdaki tüm arkadaşlarım konuşmamızı bekliyor. Beş yıldır beni bırakmayan sevgili köpeğim Cotton'u veteriner Mazlum Bey'e bırakacağım. "Ayrılmaya tamamen hazırım ve Kupurli, onu unutmayacağım." (Köprülü’yü Makedonlar Kupurli şeklinde telaffuz ediyor)

Ömer Seyfettin, Vatan Savaşı'nda Jön Türklerin yanında yer almıştır. Yunanistan'da esir düştü ve takas edildi. Terhis oldu ve yazmaya başladı. Ardından modern Türk edebiyatının öncüsü ve iyi bir hikâyeci oldu ve dil hakkında şunları yazdı:

"Anadilimiz Türkçe ve onu edebi dil düzeyine çıkarmalıyız."

11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin, aslında modern Türk dilinin ilk Manifestosu haline gelen bir makale yazdı. Modern Türk dilinin, Türklerin Türkler arasındaki iletişim yollarını iyileştirme ihtiyacındaki konumuna dayalı bir edebi dil olarak gelişeceğini yazdı.

Ömer Seyfettin hepimizde hayat izleri bırakan hikâyeler anlatıyor. Bu hikâyeler, asla ölmeyecek karakter özellikleriyle, her yaşta Türk ulusal kimliği için ipuçlarını paylaşıyor. İşte "Karınca", "Forsa", "Pembe İncili Kaftan", "Muhsin Çelebi" gibi unutulmayacak hikâyeler.

Ömer Seyfettin ilerlemeye devam ederek çağdaş hikâyeciliğin modernleşmesinin önünü açtı. Yeni Türk dilinde diğer tüm edebi yönlerin geleceği olacak. "Yeni dil" bir hareket ve ulusal kimlik ve gurur sunan en büyük armağanlardan biri haline geldi.

Bu ölümsüz anlatıcı Türk, 6 Mart 1920'de vefat etti. Sadece 36 yaşında diyabetten erken öldü. Ama bir "ama" var! Ömer Seyfettin, kısa ömrünün birkaç yılını Veles'te görevde geçirdi.

Görevi boyunca yazdığı günlüğünü okurken Veles’in harika tasvirlerini görüyoruz. Ömer, olaylardan çok önce Veles'te görevine başladı. Buradan, büyük Jön Türk Devrimi'nin hayalini kuran Mustafa Kemal ve diğer ileri görüşlü insanlarla büyük bir maceraya atılmak üzere yola çıktı.

Seyfettin'in sadece devrim niteliğindeki yükselişi değil, aynı zamanda modern Türkiye'deki entelektüel, kültürel ve estetik görünümü de Veles halkı olarak bizleri gururlandırıyor.

Elimizde Dev, Vasil Glavinov, sonra Racin, Makedon dirilişinin büyükleri, ulusal edebiyatçıları var. Bunlar zamansız (sonsuz) fenomenlerdir ve hafıza sürdüğü sürece sonsuza kadar sürer.

Aynı şey bir dönem “bizim” olan Ömer Seyfeddin için de geçerli. Veles'in aynı havasını soludu ve Vardar'ın suyunu içti. Belki de burada olgunlaştığı ve bir Türkçe "Blaze Koneski" (çağdaş Makedon yazar ve dil bilgini 1921-1993) olduğu ve modern, edebi Türk dilinin kurallarını oluşturduğu yerdir.

Böyle bir adamın Veles ara sokaklarında önünüzde yürüdüğünü okuyup öğrenmek ne güzel, milleti için, vatan için ne yaptığını bilmek ne güzel.

Muhtemelen Türkiye'deki birçok kişi bunu biliyor ama bizler, burada Veles'te ve Makedonya'da da bunu bilmeliyiz.

Hiçbir şey için değilse de en azından kendimiz için, bizi Türkiye'nin yüzyıllarına ve tarihine bağlayan insanların Veles köprüleriyle gurur duyalım. O köprülerden biri de elbette Ömer Seyfettin’dir.

 Љупче Данов – Lyupçe Danov

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder