Köprülü’nün (Velez)
Çeltikçi (Orizari)) köyünde doğdum. Eski Yugoslavya’ya bağlı Makedonya iken günümüzün
Makedonya Cumhuriyetinde. Sekiz yaşıma
kadar burada yaşadım. Dokuz yaşıma girdiğimde 1955 Eylülünde İzmir’e göçtük.
İlk ve ortaokulu burada bitirdim. 1964 yılında Turgutlu’ya taşındık. Liseyi
burada bitirdim. Bir yıl İstanbul Üniversitesinde okudum ve İstanbul’u doya
doya yaşadım. 1968 de Ankara’ya geçtim. Yükseköğrenimime burada devam ettim.
Ankara’da üç yıl yaşadım. Öğretmenlik hayatıma Diyarbakır Ergani lisesinde 1971
de başladım, Manisa Saruhanlı lisesinde devam ettim. 1976 yılında Bursa’ya
atandım ve sürgünlerden dolayı sağa sola kısa ayrılıklar olmasına rağmen evim
hep Bursa’da oldu. 1976’dan beri Bursa’da yaşıyorum. 1985 yılında Bursa
Muradiye ortaokulunda çalışırken, nereli olduğumu soran öğrencilerime, nerde
kaç yıl yaşadığımı sayarak nereli olabileceğimi sordum. Bir öğrencim “Nereli
olduğunuzu çıkaramadım ama otuz sekiz yaşındasınız hocam” demişti. Ben
nereliyim?
Memleketime
gidinceye kadar kendimi çoğu zaman boşlukta hissettim. Ben hiçbir yere ait
olmayan bir insandım. Doğduğum yerler ancak rüyalarımı süslüyordu.
Sık sık İzmir,
Manisa, Turgutlu ve İstanbul’a ziyaretler yapıyorum. Birçok akraba ve dostum
olmasına rağmen yaşadığım bu yerlerde ve Bursa’da, zaman zaman yabancılık
duygusuna kapıldığım oluyor. Kendimi buralara ait hissetmiyorum. Hatta kendimi
hiçbir yere ait hissetmediğim zamanlar oluyor. Yalnızlık duygusuna kapılıyor,
kaybolduğumu düşünüyorum. Köklerinden uzakta ve boşlukta bir insan oluyorum. Kırımlı
yazar Cengiz Dağcı’nın “Yurdunu kaybeden Adam” romanındaki gibi...
İzmir ve
Turgutlu’da uzun bir süre yaşadığım, ayrıca ailem ve akrabalarım çoğunlukla
Ege’de yaşadıkları için Ege’den hiç kopmadım. Bu yüzden bazen kendimi Egeli
olarak hissettiğim oluyor. Zaten köklü bir Ege kültürüne sahibim. Kırk yıla
yakın Bursa’da yaşadığım için de bazen Bursalı olduğumu düşünüyorum.
Türkiye’nin
hemen hemen her tarafını gezdim. Bu cennet vatanın her köşesine hayranlık
duyuyorum. Tarihine, tabiatına, iklimine ve insanlarına büyük bir sevgi
besliyorum. Gezmek istediğim daha birçok yeri var. İmkân bulursam hepsini
gezmek istiyorum. Burası bizim ebedi anavatanımızdır. Ama kendimi hep, memleketi
uzaklarda kalmış göçmen olarak görüyorum. Memleketi uzaklarda kalmış, doğduğu
yere gidemeyen, oraya hasret duyan bir insan psikolojisi herhalde. Doğduğu
yerleri kaybeden bir insanın ruh hali…
Bütün
yakınlarımızın mezarların oralarda sahipsiz kalmıştı. Hepsi için içimiz
sızlıyordu. Artık bizim için uzak diyarlar olan bu topraklarda onları yalnız
bırakarak terk etmiştik. Bu çok acı bir durumdu. Yakınlarımızın mezarlarına
bile hasret yaşamak…
Türkiye’ye
göçtükten sonra evimizde, çevremizde hep memleket konuşuldu. Memlekete duyulan
hasret tazeliğini hiç kaybetmedi. Memleketin her şeyi en güzeldi. Rüyalarımda
doğduğum köyü geziyordum çoğu kere. İstanbul’a yerleşen rahmetli Meço Hasan
enişte Türkiye’de geçen hiç rüya görmediğini söylüyordu. Rüyalarını memlekette,
koyun otlattığı bayırlarda, çalıştığı tarlalarda ve köyümüzde gördüğünü
anlatıyordu. Memlekete dönme ümidini hiç kaybetmedi, bu ümitle yaşadı.
-Sen okumuş
adamsın memlekete ne zaman döneriz diye soruyordu.
Anadolu’nun
değişik şehirlerinden gelerek Bursa’da çalışan arkadaşlarımın her yaz tatilinde
memleketlerine gitmelerine hep gıpta ettim. Ben doğduğum yerlere gidemiyordum. Çünkü
hudut var, gümrük var ve pasaport gerekiyordu. Üstelik orada kimsem kalmamıştı,
dil bilmiyordum nasıl gezecektim.
En sonunda,
2004 yılında ani bir kararla her şeyi göze alarak memleketimin yolunu tuttum.
Ben de arkadaşlarım gibi doğduğum topraklara gidiyordum. Heyecan dolu bir yolculuktan sonra, Üsküp’te
otobüsten inince korkularımın ne kadar yersiz olduğunu gördüm. Güzel Türkçemiz
bizi daha orada karşıladı. Gezdikçe rahatladım, öğrendikçe daha çok yerlerini
gezme isteği doldu içime.
Makedonya’da, kendimi buluyor ve sanki
geçmişimle ilişki kuruyorum. Kendimi daha sağlıklı ve zinde hissediyorum.
Buraları gezip tanıdıkça, daha çok kendi insanlarımızın yaşadığı yerlere
giderek onlarla beraber olmak beni ayrıca mutlu ediyor. Çünkü yer insanla
güzeldir. Yakınlarımızın yaşadığı yerler nasıl olursa olsun gözümüze daha güzel
görünürler. Burada yaşayan insanlarımızla güzel dostluklar kurdum.
Köyüme gittiğimde,
hatırladığım yerleri geziyorum. Yüz yıllarca bu köyde yaşamış, bu köy
meydanında (küüçün, köyiçi) dolaşmış dedelerimi, nenelerimi, köylülerimi
düşünüyorum. Mezarlıkta dedelerimin, nenelerimin, köylülerimin mezarlarını
ziyaret ediyorum. Artık bizim olmayan bu yerlerde bazen hüzünlensem de, orada huzur buluyorum. Türkiye’deki yaşlı
hemşerilerimle bölgemizi ve köylerimizi konuştuğumuzda bildiklerime
şaşırıyorlar. “Sen şimdiye kadar hep orada mı yaşadın” diyorlar.
Memleketim, ancak
rüyalarımda ulaşabildiğim bir yer değil artık. Sanki oradan hiç ayrılmamış, hep
orada yaşamış gibiyim. Türkiye ile memleketim artık benim için ayrı coğrafyalar
değil. Bir bütün olarak görüyorum. Artık Türkiye’de herhangi bir yere gider
gibi memleketime gidiyorum.
Dedem, nenem
koynunda yattıkça benimsin ey güzel vatan. Ömrüm oldukça sana gelmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder