12 Eylül 2023 Salı

ÇELTİKÇİLİ HASAN HOCA VE ÜSKÜPLÜ FETTEH EFENDİ

 

Hasan Hoca ve Fettah Efendi
30 Kasım 1941 - Üsküp
Hasan Hoca (Hasan Hünkâr) Makedonya’nın Köprülü – Veles kasabasının Çeltikçi – Gorno Orizari köyünde 1897 yılında doğmuş, göçten sonra 1970 yılında İzmir’de ölmüştür. Bektaşi din adamı ve köyümüzün hocası olan saygın bir büyüğümüzdür.

Köyümüzün her kesimine mensup insanı tarafından sevilip sayılmıştır. Gençliğinde dini eğitim gördüğü için Sırp Krallığı yönetimi tarafından Çeltikçi’ye “dırjava”, yani devlet imamı olarak atanmıştır. O zamanki Sırp Krallığı yönetimi Türk köylerine imam atamaktadır. Hasan Hoca da devlet tarafından atanan imamlardandır. Bu yüzden bir Bektaşi büyüğü ömrü boyunca “Hoca” sıfatını taşımış ve bugün de bu sıfatla anılıyor. Hasan Hoca’nın yıllarca Çeltikçi camiinde namaz kıldırdığını ve dini bilgiler verdiğini biliyoruz. Babam Abbas Şirvan, özellikle Ramazanlarda Hasan Hoca’nın kıldırdığı teravi namazlarında müezzinlik yaptığını anlatırdı.

Hasan Hoca’nın hayatını olumsuz yönde etkileyen, ona büyük sıkıntılar yaşatan bir kişi vardır. O da “Hüseyin Kapetan” olarak bilinen ağabeyi Hüseyin’dir.

 Kapeten, Makedonya’da çete reislerine verilen bir unvandır. Bir müddet çetesi ile dağlarda kanun kaçağı olarak yaşadığı için Hasan Hoca’nın ağabeyi Hüseyin de Hüseyin Kapetan olarak anılmıştır.

Hüseyin Kapetan’ı Bulgar ve Sırplara karşı savaşmış bir kişi olarak anlatanlar var. Bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Kendi köylülerine yıllarca zulmetmiş bir zorba ve katil köyün koruyucusu ve nerdeyse kahraman olarak gösteriliyor.

Hüseyin Kapetan’ın çetesi, kutsal değerler için değil hırsızlık ve zorbalık için bir araya gelmiştir. Hüseyin Kapetan’ın yaşadığı 1920’li yılların başında Makedonya’da Türklerin mücadele ettiği Sırp ve Bulgar çeteleri yoktu. Bölgeye mutlak egemen bir Sırp Krallığı devleti vardı. Bu yıllarda bu katı totaliter yönetim altında kimsenin böyle bir mücadele yapması söz konusu değildir. Komita ve çete faaliyetleri Balkan Savaşından sonra bitmiştir. 1925 yılında Sırp yönetimi, Taşköprü’nün karşı tarafında bulunan Üsküp’ün en önemli camisi Burmalı Camiyi yıktığı zaman bile kimse sesini çıkaramamıştır. Böyle bir ortamda bu yönetime karşı silahlı mücadeleden söz etmek mümkün değildir.     

Hüseyin Kapetan’ın çetesi hırsızlık yapan, köylülerimize baskı ve terör uygulayan zorba bir çetedir. Köyün ebesi anneannem Kadıncık Nene bile bu çetenin zorbalıklarından nasibini almıştır. Bunlar, kendileri ile ilgili bir hırsızlık olayı hakkında soruşturma başlatan, köyün o zamanki muhtarı (presetnik) Halim Kâhya’yı evinin önünde öldürdükleri için dağa çıkarak bir müddet kaçak hayatı yaşamışlardır.

Öldürülen Halim Kâhya Halveti, Hüseyin Kapetan ve arkadaşları Bektaşi olduğu için bu olaydan sonra iki tarikatın mensupları arasında köyde gergin bir ortam meydana gelmiştir.

Bulgarlar Makedonya’yı hep Bulgar toprağı, Makedonları da Bulgar olarak görmüşlerdir. Bugün de öyle görüyorlar. Sırplar da aynı görüştedirler. Makedonya için Sırplarla rekabet halinde olan Bulgar yönetimi bu yıllarda propaganda çalışmaları yapmaları için Makedonya’ya ajanlar göndermektedir. Hüseyin Kapetan çetesi, Makedonya’nın değişik yerlerinde gezen bu ajan gruplarından biri ile dağda tanışıp dost olurlar. 

Dağdaki zor şartlar Hüseyin Kapetan ve arkadaşlarının çıkış yolu aramalarına neden olur. Bulgar ajanlarını öldürmeleri karşılığında affedilmeleri için Sırp yetkililerle anlaşırlar.  Bir fırsatını bulup Bulgar ajanlarını öldürüp dağdan inerler.

 Dağdan inen çete, Sırp hükümetinin de desteğini alarak zorbalıklarına artırarak devam etti. Köyün yönetimi de onlara verildi. Özellikle Halvetilere ve diğer tarikat mensuplarına çok sıkıntılar yaşattılar. Köyde barış ve huzur kalmadı.

Bu baskılardan bütün köy etkilenir. Haraç alıp, bazılarına işkence yapmaya başlarlar. Gelinlik çağındaki kızları, analarına babalarına sormadan istedikleri kişilere vermek isterler. Bu yüzden bu dönemde bunların şerrinden korkan birçok aile kızlarını küçük yaşta alelacele evlendirmişlerdir.

Halvetilerin ileri gelenlerinden Birinci Dünya Savaşı gazisi olan Balcı Sülo (Süleyman Balcı) ile babası Balcı Rahman’ın bunlarla silahlı çatışmaya girdikleri bilinmektedir. Kaçak birer katil iken hükümetin has adamı olmak, onları iyice azdırmıştır. Sırp yönetiminin, bu grubu kullanarak Türk’ü Türk’e kırdırma yoluna gittiği anlaşılıyor. 

Bu karanlık dönem, zorbaların birbirine düşmelerine kadar devam etti. “Su testisi suyolunda kırılır” düsturu gerçek oldu. Çete elemanları sonunda birbirlerini öldürerek nasıl insanlar olduklarını gösteriyor. Hüseyin Kapetan, 1924 yılında arkadaşı Emuş Süleyman tarafından vurularak öldürülüyor. Bir müddet sonra da Emuş Süleyman öldürülüyor.

Hasan Hoca, dedem Hasan Ağanın akranı ve arkadaşıydı. Hüseyin Kapetan ve arkadaşları birbirini öldürünce, Çeltikçi’ye barış ve huzuru getirmek için bir araya geliyorlar. Köyün her kesiminden ileri gelenleri toplayıp kararlar alıyorlar. Buna göre Halvetilerden dedem Hasan Ağa Muhtar (Presetnik), Bektaşilerden Recepçe Zülfi muhtar yardımcısı olur.

Dedem Hasan Ağa, 1924 yılından 1936 yılında ölünceye kadar Çeltikçi’yi adaletle yönetir. Ayırım yapmadan, her kesimden insana hakça hizmet götürür. Yaraların sarılması için canla başla çalışarak köyde huzur ve barışı sağlar. Bu yüzden genç yaşta ölmesine rağmen, öldükten sonra bile köylümüzden büyük saygı görmüştür.

 Bundan sonra göç edinceye kadar Çeltikçi’de barış ve huzur hiç bozulmamış birlik ve berberlik havası sürmüştür.

Hasan Hoca, Hüseyin ağabeyinin yaptıklarına katılmamış, onu korumak ve düştüğü durumdan kurtarmak için çabalamıştır. Yani kardeşlik gayreti ile hareket etmiştir.

BULGARLARIN ÇELTİKÇİ’YE GELMESİ

İkinci Dünya savaşında Almanlarla müttefik olan Bulgarlar Makedonya yönetiminde söz sahibi oldular.

1941 yılının Kasım ayında bir Bulgar askeri grubu Çeltikçi’ye gelerek, hayatta olan Mooçe Hasan ve Hüseyin Kapetan’ın kardeşi olarak Hasan Hoca’yı tutukladılar. Bulgarların, Bulgar ajanlarına yapılanları bildikleri anlaşılıyor. Çete üyelerinden Hüseyin Kapetan, Emuş Süleyman ve Gano ölmüştür. Bulgarlar, öldürülen ajanlarının cesetlerini ortaya çıkarmalarını isteyerek Hasan Hoca ve Mooçe Hasan’a ağır işkenceler uygularlar. Bu konuda hiçbir bilgisi ve dahili olmayan Hasan Hoca haksız yere işkence görür. Mooçe Hasan da aradan zaman geçtiği ve gördüğü işkencenin etkisi ile cesetlerin yerini bulamamaktadır. Gömülme işini zamanında tesadüfen gören köylümüz Kato Ali’nin göstermesi ile cesetler bulunur.

Cesetler bulununca Hasan Hoca ve Mooçe Hasan Köprülü’ye getirilir. Bulgarlar bu soruşturmayı Almanlardan gizli yürütmektedir. Bu yüzden Köprülü’ye girmeden Hasan Hoca ve Mohçe Hasan’ın ellerini çözerler. Bir diğer görüşe göre elleri bağlıdır. Hasan Hoca ve Mooçe Hasan, Vardar köprüsünden geçerken “bunlar bizi nasılsa öldürecekler, bari işkenceden kurtulalım” diyerek hızla fırlayıp Vardar’a atlarlar. Mevsim sonbahardır, Mooçe Hasan Vardar’ın azgın sularında kaybolur ve bir daha bulunamaz. Arkalarından ateş edildiği için Mooçe Hasan vurulmuş da olabilir. Hasan Hoca’nın şansı yaver gider ve Vardar’daki Alman askerlerine ait botlar tarafından kurtarılır.

 Çevresinin, köy ileri gelenlerinin desteği ve özellikle Türklerle iyi ilişkiler içinde olan Horosalı Doktor Angel’in üstün gayretleri ile bir daha Bulgarlara verilmeyerek Üsküp’e gönderilir.  Hasan Hoca, Üsküp’teki dostu Fettah Efendinin korumasında savaş sonuna kadar üç yıl Boyalı Han’da kalır. Fettah Efendi Alman yetkililer ile iyi ilişkiler kurarak Hasan Hoca’nın Bulgarlara verilmesini önler. Hasan Hoca savaş sona erip Bulgarlar gidince Çeltikçi’ye döner.     

Hasan Hoca çektiği işkenceleri, gördüğü eziyetleri asla hak etmemiştir. Ne çekmişse ağabeyi Hüseyin Kapetan ve arkadaşları yüzünden çekmiştir. Allah rahmet eylesin.

İnsanların tanıdıkları, akrabalık ve dostluk bağı ile bağlı oldukları kimseler hakkında objektif yargıya varmaları zordur.

Yazılı kaynak olmayan konularda canlı kaynaklara başvurmak kaçınılmazdır. Ya olayın geçtiği dönemi yaşamış ya da onlardan dinlemiş kimselerin anlattıkları önemlidir. Tam gerçeğe ulaşmak mümkün olmasa da doğruya en yakın sonuca ulaşmak mümkündür. Bunun için tek sözlü kaynaktan değil, birbirinden habersiz birçok kaynaktan bilgi alarak ortak noktaları tespit etmek gerekir. Ben bu metodu uygulayarak birçok konuda doğruya en yakın bilgilere ulaştığımı düşünüyorum.

TARİKATLAR

Aynı dili konuşan, aynı dinden olan, yüz yıllardır aynı köyde yaşayan, aynı milletin çocuklarının birbirine düşmesinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir.

Aynı milletin insanlarını birbirine düşman eden ve bölünmeye neden olan birinci etken tarikat ayrılığıdır. Tarikatların temelinde hoşgörü ve alçak gönüllülük vardır. Belki eski dönemlerde öyleydi ama son yüz yıllarda, bu sözde kalmıştır. Tarikatlar insanlar tarafından oluşturulmuş kurumlardır. Zamanla diğer birçok kurum gibi doğal olarak yozlaşmış ve toplum için zararlı hale gelmişlerdir. Tarikatlar arası kız alıp vermek bile hoş görülmemektedir. Farklı tarikatlara mensup olan akrabaların, akrabalık ilişkileri de zayıftır. Birbirine karşı saygılı ve hoşgörülü görünse de durum öyle değildir. Her tarikat mensubu kendi şeyhini ve tarikatını en üstün görür. En kötüsü şeyhini kutsallaştırır. Oysa hepsi hemen hemen aynıdır. Son yüzyılda Tekkelerin başındaki şeyhler genellikle bilgisiz kişilerdir. Bazı Tarikat adabını ve zikirlerini yönetecek kadar bilgisi olan sıradan kişilerdi. Okudukları ilahileri bile yazılı kaynaktan değil kulaktan kulağa öğrendikleri için yanlış okumaktaydılar. Şeyhler tekkelerini, hep çocuklarının geçim kapısı olarak görmüşlerdir. Babadan oğula geçen bir sistem olduğu için Tarikat hanedanları oluşmuş ve çalışmadan zengin hayatı yaşamışlardır. Böyle olunca insanları ayrıştırmayı kendi çıkarları için uygun bulmuşlardır. Bu açıdan baktığımız zaman bütün tarikatlar aynıydı. Bu durum günümüzde de aynıdır.  

ÜSKÜPLÜ TERLİKÇİ FETTAH EFENDİ

İkinci Dünya Savaşında Hasan Hoca’yı Bulgarlardan koruyan Fettah Efendi Üsküp’ün sayılı bir Türk esnafıdır. 1941 yılından savaş bitinceye kadar Hasan Hoca’ya Üsküp’te kol kanat germiş, Almanların Hasan Hoca’yı Bulgarlara vermesini önleyerek hayatını kurtarmıştır.

Fettah Efendi aynı zamanda Yücel Teşkilatı üyesi olan bilgili, çevresinden saygı gören bir Türk aydınıdır.

Yücel Teşkilatı, Makedonyalı Türk aydınları tarafından 1941 yılında Üsküp’te kurulmuştur. Teşkilatın amacı Makedonya’daki Türklerin hak ve özgürlüklerini, milli ve manevi değerlerini korumak ve yaşatmaktır.

Teşkilat eğitim seviyesi yüksek, ahlaklı ve erdemli aydın Türk gençlerinden oluşuyordu.

Merkezi Üsküp’te olan teşkilat kısa sürede bütün Makedonya’ya yayıldı. En büyük üye sayısına Üsküp ve Köprülü şubelerinde ulaştı. Rahmetli babam Abbas Şirvan, teşkilatın Köprülü şubesine arkadaşları ile üye olduklarını anlatırdı. Tutuklamaların başladığı haberi alınınca yönetici olan iki kardeş tarafından kayıt defterleri yakıldığı için Köprülü’de tutuklanan olmaz.

 Türkiye’den getirtilen, başta Atatürk’ün Nutku olmak üzere, Mehmet Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı’nın eserleri/şiirleri gençlere okutuluyordu.

Yücel mensupları; yeni Türk harfleriyle ilk Türk gazetesi olan Birlik Gazetesi’nin çıkarılması, Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayının ve Türkçe eğlence programlarının gerçekleşmesi, ilk Türk öğretmen kurslarının organize edilmesi ve bu kurslardan sayısız öğretmenin yetiştirilmesi, yeni Türk alfabesinin kullanılmasına öncülük etmesi ve ilk okuma kitaplarının hazırlanması gibi birçok faaliyetlerde bulundular.

Bu faaliyetlerden rahatsız olan Tito yönetimi birdenbire Yücelcilere karşı harekete geçti. 19 Eylül 1947 tarihinde Yücelciler tutuklanmaya başlandı.

1948 yılının Ocak ayında düzmece ve hukuk dışı bir mahkemede casus ve terörist olmakla suçlandılar. Asılsız ifadeleri kabul ettirmek için, çoğu öğretmen ve değişik meslek erbabı olan bu masum insanlara ağır işkenceler uyguladılar. Mahkeme hoparlörlerle bütün Üsküp’e dinletildi.

Dört Türk aydın idam, diğerleri hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı. İdam cezaları 27 Şubat 1948’de infaz edildi. 

Kurşuna dizilerek şehit edilen ve mezarlarının nerede olduğu hala bilinmeyen dört Türk aydını şunlardır; Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali Adem.

Fettah Efendi de 1947 yılında Yücel teşkilatına yönelik başlatılan takibatta tutuklanmış ve İdrisova Hapishanesinde yedi yıl hapis yatmıştır. Yücelciler davasında idam edilenlerden biri olan Nazmi Ömer, Fetteh Efendinin damadıydı.

Makedonya’da Türklerin hak ve özgürlükleri ve Türk varlığının sürmesi için mücadele eden bu masum insanlarımıza büyük bir haksızlık yapılmıştır. Kültür çalışmaları dışında hiçbir silahlı faaliyetleri olmadığı halde, terörist muamelesi görmüşler, kendileri ve aileleri çok büyük acılar çekmiştir. Bütün Makedonya Türkleri bu acıları derinden hissetmiştir. Bu dava Makedonya Türkleri üzerinde yılgınlık ve ümitsizlik havası yaratmış, göçü tetikleyen en önemli olay olmuştur.

Fettah Efendi Türkiye’ye göç ederek burada ölmüştür. Kendisi ile bilgileri yeğeni Dr. Cengiz Benlioğlu tarafıma iletmiştir.

Sadece Türk oldukları ve Türk kalmak istedikleri için zulüm gören bu fedakâr ve kahraman insanların itibarlarının iade edilmesi ve dört şehidimizin mezarlarının bulunması için Kuzey Makedonya Hükümetine, Makedonyalı Türk siyasetçilerine ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine görev düşmektedir. Böyle bir çalışma toplumsal barışın sağlanmasına katkıda bulunacaktır.

Yücelciler davası şehitlerimize, hapis ve sürgün cezası çekenlere, zulme uğramışlardan ölenlere Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder