Hasan Hoca ve Fettah Efendi 30 Kasım 1941 - Üsküp |
Köyümüzün her
kesimine mensup insanı tarafından sevilip sayılmıştır. Gençliğinde dini eğitim
gördüğü için Sırp Krallığı yönetimi tarafından Çeltikçi’ye “dırjava”, yani
devlet imamı olarak atanmıştır. O zamanki Sırp Krallığı yönetimi Türk köylerine
imam atamaktadır. Hasan Hoca da devlet tarafından atanan imamlardandır. Bu
yüzden bir Bektaşi büyüğü ömrü boyunca “Hoca” sıfatını taşımış ve bugün de bu
sıfatla anılıyor. Hasan Hoca’nın yıllarca Çeltikçi camiinde namaz kıldırdığını
ve dini bilgiler verdiğini biliyoruz. Babam Abbas Şirvan, özellikle
Ramazanlarda Hasan Hoca’nın kıldırdığı teravi namazlarında müezzinlik yaptığını
anlatırdı.
Hasan Hoca’nın hayatını olumsuz yönde etkileyen, ona büyük sıkıntılar yaşatan bir kişi vardır. O da “Hüseyin Kapetan” olarak bilinen ağabeyi Hüseyin’dir.
Kapeten, Makedonya’da çete reislerine verilen
bir unvandır. Bir müddet çetesi ile dağlarda kanun kaçağı olarak yaşadığı için Hasan
Hoca’nın ağabeyi Hüseyin de Hüseyin Kapetan olarak anılmıştır.
Hüseyin
Kapetan’ı Bulgar ve Sırplara karşı savaşmış bir kişi olarak anlatanlar var.
Bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Kendi köylülerine yıllarca zulmetmiş bir
zorba ve katil köyün koruyucusu ve nerdeyse kahraman olarak gösteriliyor.
Hüseyin
Kapetan’ın çetesi, kutsal değerler için değil hırsızlık ve zorbalık için bir
araya gelmiştir. Hüseyin Kapetan’ın yaşadığı 1920’li yılların başında
Makedonya’da Türklerin mücadele ettiği Sırp ve Bulgar çeteleri yoktu. Bölgeye
mutlak egemen bir Sırp Krallığı devleti vardı. Bu yıllarda bu katı totaliter
yönetim altında kimsenin böyle bir mücadele yapması söz konusu değildir. Komita
ve çete faaliyetleri Balkan Savaşından sonra bitmiştir. 1925 yılında Sırp
yönetimi, Taşköprü’nün karşı tarafında bulunan Üsküp’ün en önemli camisi Burmalı
Camiyi yıktığı zaman bile kimse sesini çıkaramamıştır. Böyle bir ortamda bu
yönetime karşı silahlı mücadeleden söz etmek mümkün değildir.
Hüseyin
Kapetan’ın çetesi hırsızlık yapan, köylülerimize baskı ve terör uygulayan zorba
bir çetedir. Köyün ebesi anneannem Kadıncık Nene bile bu çetenin
zorbalıklarından nasibini almıştır. Bunlar, kendileri ile ilgili bir hırsızlık
olayı hakkında soruşturma başlatan, köyün o zamanki muhtarı (presetnik) Halim
Kâhya’yı evinin önünde öldürdükleri için dağa çıkarak bir müddet kaçak hayatı
yaşamışlardır.
Öldürülen
Halim Kâhya Halveti, Hüseyin Kapetan ve arkadaşları Bektaşi olduğu için bu
olaydan sonra iki tarikatın mensupları arasında köyde gergin bir ortam meydana
gelmiştir.
Bulgarlar
Makedonya’yı hep Bulgar toprağı, Makedonları da Bulgar olarak görmüşlerdir.
Bugün de öyle görüyorlar. Sırplar da aynı görüştedirler. Makedonya için
Sırplarla rekabet halinde olan Bulgar yönetimi bu yıllarda propaganda
çalışmaları yapmaları için Makedonya’ya ajanlar göndermektedir. Hüseyin Kapetan
çetesi, Makedonya’nın değişik yerlerinde gezen bu ajan gruplarından biri ile
dağda tanışıp dost olurlar.
Dağdaki zor
şartlar Hüseyin Kapetan ve arkadaşlarının çıkış yolu aramalarına neden olur.
Bulgar ajanlarını öldürmeleri karşılığında affedilmeleri için Sırp yetkililerle
anlaşırlar. Bir fırsatını bulup Bulgar
ajanlarını öldürüp dağdan inerler.
Dağdan inen çete, Sırp hükümetinin de
desteğini alarak zorbalıklarına artırarak devam etti. Köyün yönetimi de onlara
verildi. Özellikle Halvetilere ve diğer tarikat mensuplarına çok sıkıntılar
yaşattılar. Köyde barış ve huzur kalmadı.
Bu baskılardan
bütün köy etkilenir. Haraç alıp, bazılarına işkence yapmaya başlarlar. Gelinlik
çağındaki kızları, analarına babalarına sormadan istedikleri kişilere vermek
isterler. Bu yüzden bu dönemde bunların şerrinden korkan birçok aile kızlarını küçük
yaşta alelacele evlendirmişlerdir.
Halvetilerin
ileri gelenlerinden Birinci Dünya Savaşı gazisi olan Balcı Sülo (Süleyman
Balcı) ile babası Balcı Rahman’ın bunlarla silahlı çatışmaya girdikleri
bilinmektedir. Kaçak birer katil iken hükümetin has adamı olmak, onları iyice
azdırmıştır. Sırp yönetiminin, bu grubu kullanarak Türk’ü Türk’e kırdırma
yoluna gittiği anlaşılıyor.
Bu karanlık
dönem, zorbaların birbirine düşmelerine kadar devam etti. “Su testisi suyolunda
kırılır” düsturu gerçek oldu. Çete elemanları sonunda birbirlerini öldürerek
nasıl insanlar olduklarını gösteriyor. Hüseyin Kapetan, 1924 yılında arkadaşı
Emuş Süleyman tarafından vurularak öldürülüyor. Bir müddet sonra da Emuş
Süleyman öldürülüyor.
Hasan Hoca,
dedem Hasan Ağanın akranı ve arkadaşıydı. Hüseyin Kapetan ve arkadaşları
birbirini öldürünce, Çeltikçi’ye barış ve huzuru getirmek için bir araya
geliyorlar. Köyün her kesiminden ileri gelenleri toplayıp kararlar alıyorlar.
Buna göre Halvetilerden dedem Hasan Ağa Muhtar (Presetnik), Bektaşilerden
Recepçe Zülfi muhtar yardımcısı olur.
Dedem Hasan
Ağa, 1924 yılından 1936 yılında ölünceye kadar Çeltikçi’yi adaletle yönetir. Ayırım
yapmadan, her kesimden insana hakça hizmet götürür. Yaraların sarılması için
canla başla çalışarak köyde huzur ve barışı sağlar. Bu yüzden genç yaşta
ölmesine rağmen, öldükten sonra bile köylümüzden büyük saygı görmüştür.
Bundan sonra göç edinceye kadar Çeltikçi’de
barış ve huzur hiç bozulmamış birlik ve berberlik havası sürmüştür.
Hasan Hoca,
Hüseyin ağabeyinin yaptıklarına katılmamış, onu korumak ve düştüğü durumdan
kurtarmak için çabalamıştır. Yani kardeşlik gayreti ile hareket etmiştir.
BULGARLARIN
ÇELTİKÇİ’YE GELMESİ
İkinci Dünya
savaşında Almanlarla müttefik olan Bulgarlar Makedonya yönetiminde söz sahibi
oldular.
1941 yılının
Kasım ayında bir Bulgar askeri grubu Çeltikçi’ye gelerek, hayatta olan Mooçe
Hasan ve Hüseyin Kapetan’ın kardeşi olarak Hasan Hoca’yı tutukladılar. Bulgarların,
Bulgar ajanlarına yapılanları bildikleri anlaşılıyor. Çete üyelerinden Hüseyin
Kapetan, Emuş Süleyman ve Gano ölmüştür. Bulgarlar, öldürülen ajanlarının
cesetlerini ortaya çıkarmalarını isteyerek Hasan Hoca ve Mooçe Hasan’a ağır
işkenceler uygularlar. Bu konuda hiçbir bilgisi ve dahili olmayan Hasan Hoca
haksız yere işkence görür. Mooçe Hasan da aradan zaman geçtiği ve gördüğü
işkencenin etkisi ile cesetlerin yerini bulamamaktadır. Gömülme işini zamanında
tesadüfen gören köylümüz Kato Ali’nin göstermesi ile cesetler bulunur.
Cesetler
bulununca Hasan Hoca ve Mooçe Hasan Köprülü’ye getirilir. Bulgarlar bu
soruşturmayı Almanlardan gizli yürütmektedir. Bu yüzden Köprülü’ye girmeden
Hasan Hoca ve Mohçe Hasan’ın ellerini çözerler. Bir diğer görüşe göre elleri
bağlıdır. Hasan Hoca ve Mooçe Hasan, Vardar köprüsünden geçerken “bunlar bizi
nasılsa öldürecekler, bari işkenceden kurtulalım” diyerek hızla fırlayıp Vardar’a
atlarlar. Mevsim sonbahardır, Mooçe Hasan Vardar’ın azgın sularında kaybolur ve
bir daha bulunamaz. Arkalarından ateş edildiği için Mooçe Hasan vurulmuş da
olabilir. Hasan Hoca’nın şansı yaver gider ve Vardar’daki Alman askerlerine ait
botlar tarafından kurtarılır.
Çevresinin, köy ileri gelenlerinin desteği ve
özellikle Türklerle iyi ilişkiler içinde olan Horosalı Doktor Angel’in üstün gayretleri
ile bir daha Bulgarlara verilmeyerek Üsküp’e gönderilir. Hasan Hoca, Üsküp’teki dostu Fettah Efendinin
korumasında savaş sonuna kadar üç yıl Boyalı Han’da kalır. Fettah Efendi Alman
yetkililer ile iyi ilişkiler kurarak Hasan Hoca’nın Bulgarlara verilmesini
önler. Hasan Hoca savaş sona erip Bulgarlar gidince Çeltikçi’ye döner.
Hasan Hoca
çektiği işkenceleri, gördüğü eziyetleri asla hak etmemiştir. Ne çekmişse ağabeyi
Hüseyin Kapetan ve arkadaşları yüzünden çekmiştir. Allah rahmet eylesin.
İnsanların
tanıdıkları, akrabalık ve dostluk bağı ile bağlı oldukları kimseler hakkında
objektif yargıya varmaları zordur.
Yazılı
kaynak olmayan konularda canlı kaynaklara başvurmak kaçınılmazdır. Ya olayın
geçtiği dönemi yaşamış ya da onlardan dinlemiş kimselerin anlattıkları
önemlidir. Tam gerçeğe ulaşmak mümkün olmasa da doğruya en yakın sonuca ulaşmak
mümkündür. Bunun için tek sözlü kaynaktan değil, birbirinden habersiz birçok
kaynaktan bilgi alarak ortak noktaları tespit etmek gerekir. Ben bu metodu
uygulayarak birçok konuda doğruya en yakın bilgilere ulaştığımı düşünüyorum.
TARİKATLAR
Aynı dili
konuşan, aynı dinden olan, yüz yıllardır aynı köyde yaşayan, aynı milletin
çocuklarının birbirine düşmesinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir.
Aynı milletin
insanlarını birbirine düşman eden ve bölünmeye neden olan birinci etken tarikat
ayrılığıdır. Tarikatların temelinde hoşgörü ve alçak gönüllülük vardır. Belki
eski dönemlerde öyleydi ama son yüz yıllarda, bu sözde kalmıştır. Tarikatlar
insanlar tarafından oluşturulmuş kurumlardır. Zamanla diğer birçok kurum gibi
doğal olarak yozlaşmış ve toplum için zararlı hale gelmişlerdir. Tarikatlar
arası kız alıp vermek bile hoş görülmemektedir. Farklı tarikatlara mensup olan
akrabaların, akrabalık ilişkileri de zayıftır. Birbirine karşı saygılı ve
hoşgörülü görünse de durum öyle değildir. Her tarikat mensubu kendi şeyhini ve
tarikatını en üstün görür. En kötüsü şeyhini kutsallaştırır. Oysa hepsi hemen
hemen aynıdır. Son yüzyılda Tekkelerin başındaki şeyhler genellikle bilgisiz
kişilerdir. Bazı Tarikat adabını ve zikirlerini yönetecek kadar bilgisi olan sıradan
kişilerdi. Okudukları ilahileri bile yazılı kaynaktan değil kulaktan kulağa
öğrendikleri için yanlış okumaktaydılar. Şeyhler tekkelerini, hep çocuklarının geçim
kapısı olarak görmüşlerdir. Babadan oğula geçen bir sistem olduğu için Tarikat
hanedanları oluşmuş ve çalışmadan zengin hayatı yaşamışlardır. Böyle olunca
insanları ayrıştırmayı kendi çıkarları için uygun bulmuşlardır. Bu açıdan
baktığımız zaman bütün tarikatlar aynıydı. Bu durum günümüzde de aynıdır.
ÜSKÜPLÜ TERLİKÇİ
FETTAH EFENDİ
İkinci Dünya
Savaşında Hasan Hoca’yı Bulgarlardan koruyan Fettah Efendi Üsküp’ün sayılı bir
Türk esnafıdır. 1941 yılından savaş bitinceye kadar Hasan Hoca’ya Üsküp’te kol
kanat germiş, Almanların Hasan Hoca’yı Bulgarlara vermesini önleyerek hayatını
kurtarmıştır.
Fettah
Efendi aynı zamanda Yücel Teşkilatı üyesi olan bilgili, çevresinden saygı gören
bir Türk aydınıdır.
Yücel
Teşkilatı, Makedonyalı Türk aydınları tarafından 1941 yılında Üsküp’te
kurulmuştur. Teşkilatın amacı Makedonya’daki Türklerin hak ve özgürlüklerini,
milli ve manevi değerlerini korumak ve yaşatmaktır.
Teşkilat
eğitim seviyesi yüksek, ahlaklı ve erdemli aydın Türk gençlerinden oluşuyordu.
Merkezi
Üsküp’te olan teşkilat kısa sürede bütün Makedonya’ya yayıldı. En büyük üye
sayısına Üsküp ve Köprülü şubelerinde ulaştı. Rahmetli babam Abbas Şirvan, teşkilatın
Köprülü şubesine arkadaşları ile üye olduklarını anlatırdı. Tutuklamaların
başladığı haberi alınınca yönetici olan iki kardeş tarafından kayıt defterleri
yakıldığı için Köprülü’de tutuklanan olmaz.
Türkiye’den getirtilen, başta Atatürk’ün Nutku
olmak üzere, Mehmet Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık
Kemal ve Yahya Kemal Beyatlı’nın eserleri/şiirleri gençlere okutuluyordu.
Yücel
mensupları; yeni Türk harfleriyle ilk Türk gazetesi olan Birlik Gazetesi’nin
çıkarılması, Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayının ve Türkçe eğlence
programlarının gerçekleşmesi, ilk Türk öğretmen kurslarının organize edilmesi
ve bu kurslardan sayısız öğretmenin yetiştirilmesi, yeni Türk alfabesinin
kullanılmasına öncülük etmesi ve ilk okuma kitaplarının hazırlanması gibi
birçok faaliyetlerde bulundular.
Bu
faaliyetlerden rahatsız olan Tito yönetimi birdenbire Yücelcilere karşı
harekete geçti. 19 Eylül 1947 tarihinde Yücelciler tutuklanmaya başlandı.
1948 yılının
Ocak ayında düzmece ve hukuk dışı bir mahkemede casus ve terörist olmakla
suçlandılar. Asılsız ifadeleri kabul ettirmek için, çoğu öğretmen ve değişik meslek erbabı olan
bu masum insanlara ağır işkenceler uyguladılar. Mahkeme hoparlörlerle bütün
Üsküp’e dinletildi.
Dört Türk
aydın idam, diğerleri hapis ve sürgün cezalarına çarptırıldı. İdam cezaları 27
Şubat 1948’de infaz edildi.
Kurşuna
dizilerek şehit edilen ve mezarlarının nerede olduğu hala bilinmeyen dört Türk
aydını şunlardır; Şuayb Aziz, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali
Adem.
Fettah
Efendi de 1947 yılında Yücel teşkilatına yönelik başlatılan takibatta
tutuklanmış ve İdrisova Hapishanesinde yedi yıl hapis yatmıştır. Yücelciler
davasında idam edilenlerden biri olan Nazmi Ömer, Fetteh Efendinin damadıydı.
Makedonya’da
Türklerin hak ve özgürlükleri ve Türk varlığının sürmesi için mücadele eden bu
masum insanlarımıza büyük bir haksızlık yapılmıştır. Kültür çalışmaları dışında
hiçbir silahlı faaliyetleri olmadığı halde, terörist muamelesi görmüşler, kendileri
ve aileleri çok büyük acılar çekmiştir. Bütün Makedonya Türkleri bu acıları
derinden hissetmiştir. Bu dava Makedonya Türkleri üzerinde yılgınlık ve
ümitsizlik havası yaratmış, göçü tetikleyen en önemli olay olmuştur.
Fettah Efendi
Türkiye’ye göç ederek burada ölmüştür. Kendisi ile bilgileri yeğeni Dr. Cengiz Benlioğlu tarafıma iletmiştir.
Sadece Türk
oldukları ve Türk kalmak istedikleri için zulüm gören bu fedakâr ve kahraman
insanların itibarlarının iade edilmesi ve dört şehidimizin mezarlarının
bulunması için Kuzey Makedonya Hükümetine, Makedonyalı Türk siyasetçilerine ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine görev düşmektedir. Böyle bir çalışma toplumsal
barışın sağlanmasına katkıda bulunacaktır.
Yücelciler
davası şehitlerimize, hapis ve sürgün cezası çekenlere, zulme uğramışlardan
ölenlere Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder