Ömer Seyfettin, Balkan Milletlerinin milliyetçilik ve bağımsızlık mücadelelerinin doruk noktasına çıktığı dönemde yaşadı. (11 Mart 1884- 6 Mart 1920)
Makedon yazar Lyupçe Denev Ömer Seyfettin’in Köprülü’de (Veles) beş yıl görev yaptığını ve burada bir günlük tuttuğunu yazıyor.
Makedonya
hudutlarında komutan olarak görev yapması, Ömer Seyfettin’in ruhunda var olan
milliyetçilik duygusunun gelişip serpilmesine yol açtı.
Köprülü
Makedonya’nın ortasında, o dönemde siyasi olayların merkezinde olan bir
şehirdir. Köprülü’de yaşadığı yılların Ömer Seyfettin’in duygu ve düşünce
dünyasına etki ettiği açıktır.
Velesli bir Makedon yazar Ömer
Seyfettin’i her yönüyle tanıyıp benimsiyor. Aynı zamanda onu Köprülülü bir
hemşeri olarak kendinden sayıyor. Onu, Makedonya ve Türkiye’yi birbirine
bağlayan bir kültür köprüsü olarak görüyor.
Lyupçe
Danev’in yazısından bölümler:
Ömer Seyfettin Veles (Köprülü)
halkı için önemli bir kişidir.
Ömer kişisel bir günlük tuttu
ve taburuyla Jön Türklerin idealleri için savaşmaya gittiği ana kadar Veles'te
meydana gelen tüm olayları anlattı. İşte onun Veles'teki bir açıklaması:
"Tanrım,
şehir saati zamanı doğruladı. Çeşmenin yanından geçtim. Büyük Kavak Meydanı'nda
her zamanki gibi köpekler havlamaya başladı. Gölgeler karanlıktan ve gökyüzünde
yanan yıldızlardan doğar.
Vardar,
bilinmeyen günlerden beri olduğu gibi aşağı akıyor. Yüzyıllar önce, yeniden
yaratılamayan tarihi bir kutsallıkla, nehir değirmen duvarlarında ağlıyor,
dalgaları bu hüzünlü geceye sesler ve ürpertiler saçıyordu.
Romanların terkedilmiş dükkânları
tuhaf bir hayat sergiliyor. Kapaklarındaki çatlaklardan soluk ışıklar
yayılıyor. Yarın cuma. Bu dükkân sahiplerinin her biri, atalarının ruhları
adına örslerine yanan bir mum koyacak!”
Başka bir yerde şunları yazdı:
“Üsküp'ten buraya, Köprülü'ye özel
bir tren geldi. Burada Köprülü'de bir manastır var. Bugün manastırda kutlama yapılacak. Günün tüm
gözlemlerini yazdım. Şimdi dışarıdakilere katılacağım ve manastırı ziyaret eden
müminlerin geçit törenini izleyeceğim.
Askerler, kutlama alayını
manastırın önüne kadar takip edecekler, görevlerini yerine getirmeleri için
onları orada bekleyecekler ve bir süre sonra onlar karakola geri dönecekler.
Bunu neden yapıyoruz?
Müslüman olmasalar da imanları
kuvvetli! O gün buraya geliyorlar çünkü azizlerine inanıyorlar. Buna saygı
duymak zorundayız.
İnanç her dinde kutsaldır
ve gerçek insan nitelikleri her yerde evrenseldir.” Ömer bunu görüyor
ve çok iyi biliyordu!
Günlüğünün son cümleleri aslında
Veles'e vedasıdır:
Ömer Seyfettin, Vatan Savaşı'nda
Jön Türklerin yanında yer almıştır. Yunanistan'da esir düştü ve takas edildi.
Terhis oldu ve yazmaya başladı. Ardından modern Türk edebiyatının öncüsü ve iyi
bir hikâyeci oldu ve dil hakkında şunları yazdı:
"Anadilimiz Türkçe ve
onu edebi dil düzeyine çıkarmalıyız."
11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin, aslında
modern Türk dilinin ilk Manifestosu haline gelen bir makale yazdı. Modern Türk
dilinin, Türklerin Türkler arasındaki iletişim yollarını iyileştirme
ihtiyacındaki konumuna dayalı bir edebi dil olarak gelişeceğini yazdı.
Ömer Seyfettin hepimizde hayat
izleri bırakan hikâyeler anlatıyor. Bu hikâyeler, asla ölmeyecek karakter
özellikleriyle, her yaşta Türk ulusal kimliği için ipuçlarını paylaşıyor. İşte
"Karınca", "Forsa", "Pembe İncili Kaftan",
"Muhsin Çelebi" gibi unutulmayacak hikâyeler.
Ömer Seyfettin ilerlemeye devam ederek
çağdaş hikâyeciliğin modernleşmesinin önünü açtı. Yeni Türk dilinde diğer tüm
edebi yönlerin geleceği olacak. "Yeni dil" bir hareket ve ulusal
kimlik ve gurur sunan en büyük armağanlardan biri haline geldi.
Bu ölümsüz anlatıcı Türk, 6
Mart 1920'de vefat etti. Sadece 36 yaşında diyabetten erken öldü. Ama bir
"ama" var! Ömer Seyfettin, kısa ömrünün birkaç yılını Veles'te
görevde geçirdi.
Görevi boyunca
yazdığı günlüğünü okurken Veles’in harika tasvirlerini görüyoruz. Ömer,
olaylardan çok önce Veles'te görevine başladı. Buradan, büyük Jön Türk Devrimi'nin
hayalini kuran Mustafa Kemal ve diğer ileri görüşlü insanlarla büyük bir
maceraya atılmak üzere yola çıktı.
Seyfettin'in sadece devrim
niteliğindeki yükselişi değil, aynı zamanda modern Türkiye'deki entelektüel,
kültürel ve estetik görünümü de Veles halkı olarak bizleri gururlandırıyor.
Elimizde Dev,
Vasil Glavinov, sonra Racin, Makedon dirilişinin büyükleri, ulusal edebiyatçıları
var. Bunlar zamansız (sonsuz) fenomenlerdir ve hafıza sürdüğü sürece sonsuza
kadar sürer.
Aynı şey bir
dönem “bizim” olan Ömer Seyfeddin için de geçerli. Veles'in aynı havasını
soludu ve Vardar'ın suyunu içti. Belki de burada olgunlaştığı ve bir Türkçe
"Blaze Koneski" (çağdaş Makedon yazar ve dil bilgini 1921-1993)
olduğu ve modern, edebi Türk dilinin kurallarını oluşturduğu yerdir.
Böyle bir adamın Veles ara
sokaklarında önünüzde yürüdüğünü okuyup öğrenmek ne güzel, milleti için, vatan
için ne yaptığını bilmek ne güzel.
Muhtemelen Türkiye'deki birçok
kişi bunu biliyor ama bizler, burada Veles'te ve Makedonya'da da bunu
bilmeliyiz.
Hiçbir şey için değilse de en
azından kendimiz için, bizi Türkiye'nin yüzyıllarına ve tarihine bağlayan
insanların Veles köprüleriyle gurur duyalım. O köprülerden biri de elbette Ömer
Seyfettin’dir.
Љупче Данов – Lyupçe Danov
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder