7 Mayıs 2015 Perşembe

ÇELTİKÇİ KÖYÜNDE BİR TÜTÜN HİKÂYESİ MAKEDONYA-KÖPRÜLÜ

Bulgaristan üzerinden gelip “Devebayır” sınır kapısından Makedonya’ya girince otobüsün, yolcu indirdiği ilk yerleşim yeri Kumanova’dır. Aslında Kumanova’dan önce Kriva Palanka kasabası var ama Müslüman nüfus olmadığı için otobüsler buraya girmiyor.

Kriva Palanka-Kumanova yolu.
Deveci Bayırından itibaren kıvrıla kıvrıla akan Kriva Potokot, yani Eğri Dere, Kriva Palanka’dan geçip Kumanova’ya doğru yoluna devam ediyor. Dere cılız olmasına rağmen etrafına bereket saçıyor. Otobüs yolu da derenin kıvrımlarına uyum sağlıyor.       
Eğri Dere
Kumanova Balkanlara Karadeniz’in kuzeyinden gelen Türk boylarından olan, Kuman (Kıpçak) Türkleri tarafından kurulmuş olup adı Kumanlardan gelmektedir. Burası alçak ve ağaçsız tepelerin çevrelediği tatlı eğimli, düz denilebilecek yamaçlara yerleşmiş bir şehirdir.
Kumanova denince aklıma hep manda gelir. Çocukluğumdan beri buraların mandalarını dinledim hep. Bir kişi tembel tembel yatıp uzanırsa “Kumanova mandasi gibi yayılma” veya “ne öyle Kumanova mandasi gibi yayılıysın” diye söylenen tabirleri halâ çevremde duymaktayım.
Mandası bol olan yerin sütü, kaymağı, peyniri de bol ve güzel olur elbette.  Şimdi de, Makedonların “yogurt” dedikleri ayranın en kalitelisi Kumanova’da üretilmektedir. Kumanova ayranı Üsküp ve daha birçok yerde satılmaktadır.
Kurutulmuş tütünler.
Rahmetli babamdan, Çeltikçi köyünde yaşanan bir tütün hikâyesi dinlemiştim;
Günümüzde, Makedonya’da tütün üretilmeyen yer yoktur diyebilirim. Hatta bazı yerlerin ana geçim kaynağı sadece tütündür diyebilirim. Kumanova da eskiden beri kaliteli tütünü ile bilinen bir yerdir.
Tütünün elde kıyılarak sarma sigara yapıldığı dönemde Çeltikçi’de, tütün tiryakisi olarak geçinen biri varmış Meço Ali Çavuş olmalı, ya da öyle hatırlıyorum.  Süslü, gümüş tütün tabakası, kehribar ağızlıkları ile sigara takımı çok gösterişliymiş. Bunları kuşağının arasında taşır, fiyakalı bir şekilde sigara sararmış. O zamanlar hazır sigara olmadığı için tütünü özel bıçaklarla kıyıp kâğıda sarmak da ayrı bir hüner istermiş. Allah için Ali Çavuş bu işi çok güzel yaparmış. Tütünden kendisinden başka kimsenin anlamadığını, bu işin uzmanı olduğunu her vesile ile söyleyerek övünür çalım satarmış.  
Bize birkaç kuşak uzaktan akraba olan Sali Çavuşların (Salih)  Zinel (Zeynel) amca, şakacı, taklitçi bir insanmış. Ben kendisine yetiştim; Manisa’da birkaç kere görüşüp konuşmuştuk. Ali Çavuşa bir ders vermeye karar vermiş. Kendisine bir iki yardımcı da bularak, bir oyun sahneye koymuş. Bir gün, birkaç kişi toplanarak bu tütün uzmanına iki değişik sarma sigara getirmişler:
-Abe Ali aga, küüe iki türli tütün galdi. Biri Kumanova’dan öbüri Pirlepe’den alcayız ama angisi daa güzal anlaamadık, anlasa, anlasa bu anlar dedık, bu tütünlerden sarılmış sigareleri sana getırdık derler.

Bizim tiryaki, bilirkişi seçilmenin şişkinliği ile kabara kabara iki tütünden sarılmış sigaraları yakarak bir ondan bir diğerinden birkaç nefes çekmiş. Sonra da  şöyle bir düşünüp, tütünlerden birini göstermiş;
-Te bu tütüni alın, bu Kumanova tütüni daa güzal” deyince, Zeynel amca; -A de be ordan, ama anlaymişın, iki sigarey da ayni eşeen (eşeğin) kurumuş b.kundan sarmiştık diyerek kıs kıs güler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder